bölüm dört/ dumanlı düşünceler

121 15 0
                                    

🌸🍃

Bazen düşüncelerin ihanetinden kaçamazsın...

Alacaklı gibi çalan kapıyla tüm dumanlı düşüncelerden sıyrılıp ayaklandı.Gelenin kim olacağı ile ilgili en ufak bir fikri bulunmuyordu.Bu evin varlığından haberdar olan etrafındaki tek insan kuzeniydi.Ama gelenin o olma ihtimali de fazla düşük gibiydi.
Zira kendisi gelmeden önce arardı.

Kapıyı fazla bekletmeden açınca kapıya tekme atmaya hazırlanan bir adamla karşılaştı.60'lı yaşların başında olan kır saçlı adam açılan kapıyla kendisini toparladı.
Fazla tepkiler verdiğinin farkındaydı.

"Demek emanet eline geçmiş."

İnanmıyormuş gibi bir hali vardı.
Kapıda kalmayı sevmediği için boşluktan istifade edip içeriye girdi.

"Kimsiniz?"

"Ben mi?"

Öylesine sorduğu sorunun da aslında anlamsızlığının farkındaydı.

"Burada sizden başka birisi olmadığına göre."

"Ah evet.Öylesine bir soruydu sadece."

Genç adam dışarı çıkmak fikri olmayan bu adamın kim olduğunu merak ediyordu.

Bir an salonun kapısından içeri girip gözden kaybolan adamla kapıyı kapattı.Nitekim durduğu yönden salonun içerisini göremiyordu.

Odaya girdiğinde adamı koltukların birine oturup geriye yaslandığını gördü.

"Kimsiniz?"

Bu bir kelimeden ibaret sorusunu birkaç kez tekrarladıktan sonra davetsiz misafirinin uyuduğunu farketti.

"Uyudunuz mu?"

"Siz...Uyanın..."

Ne söylese de bir tepki vermemişti adam.
Eğer düzenli nefes alıp verdiğini görmese başına bir şey geldiğini düşünürdü lakin resmen uyku diyarına seyahete çıkmıştı.

Birkaç kez de kahve rengi kazağının kolundan tuttup çekiştirdi.Yine de değişen bir şey yoktu.

Bu kadar rahat birisini uzun süredir görmüyordu.İyi niyetli olup olmadığına dair de pek fikri yoktu.Diğer koltuğun üzerindeki bataniyeyi adamın üzerine serip kendisi de diğer koltuğa geçti.
Hala elinde tuttuğu anahtarlıkla daha biraz önce yuvarlandığı dumanlı düşüncelerini hatırladı.

"Muhsin Şerif Kara..."
"Dede..."

Hayatında sadece birkaç kez görmüştü.Onunla ilgili hatıraları yok gibiydi.Zaten yüzünü de doğru düzgün hatırlamıyordu.Zihninin arka sokaklarında silik bir çehre vardı.Artık silinmeye yüz tutmuş ve etrafı dumanla kaplanmıştı.Bunun ne zaman olduğuna dair çok fazla fikri yoktu.

Zira zaman her şeyin aşınmasına neden oluyordu.Bundan zihninin kuytu köşelerini mesken eden adam da nasibini almıştı.Zaten kim nasibini almamış ki?

Heybetli silik yüz ara ara gözlerinin önüne gelirdi.Bundan fazlaca rahatsız oluyordu.Yine de elinden bir şey gelmiyordu.En azından bu garip durumla sık sık karşılaşmıyordu.Bu da iyi tarafıydı.

Bir şeyi çok merak ediyordu.
Dedesi neden bu evi kendisine bırakmıştı?
Bu gerçeği öğrenmesi de ayrı bir konuydu.Bunu bir kez daha düşünmekten kaçındı.

Belki bir başka zaman bu gerçek zihnine üşüşdüğünde uzun bir süre düşüne bilirdi.Ama o zaman şimdi değildi.

Bu evin hayatına dahil olduğu nerdeyse 2 ay olmuştu.O kadar uzun bir süre değildi.Ev hem büyük hem de ihtişamlıydı.Yılların izini, tozunu belki de sırrını üzerinde taşıyordu.Bununla da ilgili düşünceleri sınırlı gibiydi.Yine de eve ait söylenilen birkaç kelimeden en az bir tanesinin ona ait olduğunu da biliyordu.
Eşyaları gözden geçirmeye veya bir şeyler aramaya tenezzül etmemişti.Aslında birkaç kez bu niyetle eve gelmiş olsa da sonuç hala aynıydı.Bir yerde bu sonuçtan memnundu diğer bir tarafdan da bazen tam aksi oluyordu.Bu garip duruma karşı şaşırdığını söylemek pek mümkün değildi.Zira hisleri de düşünceleri gibi donuklaşıyordu.

Mihnet RüzgarıWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu