final|biz güllerin katiliyiz ve kimse bizi birkaç gül öldürdük diye yargılamaz.

138 19 48
                                    

Ölü güllerimin sahibi, kalbimin biricik katili sevgilim Xiao Dejun; o kusursuzdu ve ben bunu meraklı gözlerinde gayet net görebiliyordum. O rüyalarımdaki gibiydi, hiç değişmemişti, güzel oluşundan hiçbir şey kaybetmediği gibi dengesiz kişiliğinden de hiçbir şey eksilmemişti. O; rüyamda ölümüne şahit olduğum kadının oğluydu, rüyamda mezarına pembe güller götürdüğüm kadının oğlu...

Bunu da açıklamıştı Xiao Dejun, bana annesinin kendisi doğduktan hemen sonra nasıl öldürüldüğünü en baştan anlatmıştı, katilinin kim olduğunu da anlatmıştı tabii, Huang Chaowei, babam. O pişman olmalıydı, belki de ne kadar pişman olduğunu dile getirmem için karşıma çıkarmıştı Dejun'u. Ruhunda kendisinin açtığı tüm yaraları sarabilmem için tanışmış olmalıydık biz, tüm hayatımız henüz doğduğumuzda yazılmıştı, sorun değildi.

"Rüyanda gördüğün kişinin gerçekten ben olduğuma emin misin, Hendery? Beni gerçekten tanıdığına yemin edebilir misin, hem de biz hiç tanışmamışken?"

"Edebilirim, Dejun. Rüyamda da olsa on altı yılımı paylaştığım, her gece uyurken yüzünü izlediğim, yeri geldiğinde yüzünden incindiğim, içim çıkana kadar ağladığım fakat bir kez gelişiyle yine bir şekilde beni toparlayabilen birini nasıl olur da karıştırırım öyle, herhangi biriyle. Ruhuma beyaz güller sunan bir adamı nasıl sahip olduğum hiçbir yarayı, hiçbir kırığı görememiş bir adamla aynı kefeye koyabilirim, söylesene. Ben bunu yapamam, Dejun. Ben hak etmeyen birinin solmuş bahçelerine pembe güllerimi armağan edemem ve sen de... Sen de ellerini kanatma pahasına bir başkasına beyaz güller hediye etmezsin, çünkü belki ihtiyacı yoktur, ne için verdiğini bilmezsen gülleri öldürmenin ne anlamı kalır ki?"

Yanımdan gelen kıkırtıyı hissediyorum ve sonra başımı kalbimin sözde katiline çeviriyorum yavaş yavaş. Gözlerine bakıyorum, gözlerinde dalıp gidiyorum ve bu onun da, benim de umurumuzda olmuyor. Benimle on altı yılını paylaşmamış bu adam yine de yadırgamıyor beni, şimdi sahip olduğum hiçbir yarayı bilmese bile elleri beyaz güllerinin demetine gidiyor. Aynı rüyamdaki gibi pervasız, yine ellerini kanatıyor, umursamıyor ve sadece gülüyor. Sonra bana uzatıyor gülü, hafifçe kavrıyorum ellerimi yara etmemeye çalışarak.

"Solmuş bahçelerine, mi diyorduk?"

Gülüyorum sonra, hafifçe başımı sallayıp kendi demetimden bir tane pembe gül çıkartıyorum, tüm dikenlerini yoluyorum çünkü artık bir yabancı olsa bile yine de kıyamam rüyalarımın katiline, eline bir daha diken batacak olsa yine benim canım acır, biliyorum.

"Solmuş bahçelerimden, solmuş bahçelerine..."

Parmaklarım arasındaki gülü alıyor hafifçe, yüzüne hâlâ küçük bir gülümseme hakim ve o mezarlık bizim için yeni bir başlangıç oluyor. Belki artık birbirimizin on altı yılına sahip olmuyoruz ama geleceğine sahip oluyoruz. Yine en başa dönüyoruz fakat bu sefer rol yapmıyoruz, yalan hiç söylemiyoruz ve biz oluyoruz sadece. O yine beni güllerin katili olarak adlandırıyor, o artık rüyalarımın katili oluyor ve bir şekilde devam ediyoruz. İkimiz de eksik olduğumuzdan, yine birbirimizi sahip olmadığımız hiçbir şey için yargılamıyoruz, sadece ellerimizi tutuyoruz ve ellerimizi tutmak önemlidir.

Biz zamanında çok yanlış şeyler söylediğimizden, artık birbirimizi kıracak hiçbir kelime etmiyoruz, bir cümlenin bir bıçaktan keskin olabileceğini biliyoruz, aynı nasıl öldüreceğimizi ve nasıl yaşatacağımızı da bildiğimiz gibi. Biz, hayatı sıradan katiller oluyoruz ve zamanında çok kötü olduğumuzdan iyi olan her şeyin kıymetini biliyoruz, gözlerimizin önündeki tüm hazineleri artık görebiliyoruz. İki elden bir şekilde toparlayabiliyoruz ruhlarımızı, gözyaşlarımızın bizden götürdüğü her şeyi telafi edemesek bile tüm bu eksikliklerimizi kabul ediyoruz. Hayatımızı değiştiriyoruz ve biz, sadece rüyada görebileceğimiz kadar iyi olan her şeyi birbirimize buluyoruz, rüyamdaki gibi yaşıyoruz, yabancı mezarlıklara güller bile bırakabiliyoruz.

İşte biz böyleyiz, inişli çıkışlı hayatlarımızın zorluğuyla baş edemediğimiz zaman birbirimize sığınıyoruz çünkü bizi birbirimizden daha çok önemseyen hiç kimse yok. Yine de umursamıyoruz çünkü bu kadarı gayet yeterli.

Biz daha önce hiç cinayet işlememiş katilleriz; zaten bizim işimiz insanların nefesini kesmek değildir. Biz sadece zamanında onların ruhlarına zarar vermişizdir ve bu katil olmak için yeterli değil kimsenin gözünde. Yine de biz katil olmaya devam ediyoruz.

Sonra güllerimizin katili oluyoruz, evet, biz öldürdüğümüz güller kadarız.

Biz güllerin katilleriyiz ve hiç kimse bizi birkaç gülü öldürdük diye yargılamıyor, ondan bütün bu rahat tavırlarımız.

Fakat yine de içimiz hiç rahat değil.

Güllerin katili olduğumuz için...

Bir ficin daha sonuna gelişimdir, ay yine duygulandım

Bu fic üzerinde en az emeğim olan ficim olabilir çünkü bunu yazarken hiç düşünmedim, şöyle olsun diye hiç plan yapmadım, bir sonraki bölümde şunu da yazayım hiç demedim. Sadece üzgündüm, kendimi hiç iyi hissetmiyordum ve üzgün olduğumda hep yaptığım gibi bir şeyler yazmaya başladım, ilk iki bölüm bu şekilde ortaya çıktı. Sonra da ne zaman sıkıntılıysam yazdım, en son bitireyim artık nereye kadar dedim ve aklıma gelen ilk son buydu, onun üzerine de düşünmedim yani bir de çok sıkıcı olduğunu düşündüğüm için yayımlamayacaktım ama bebeğim aftersateez öyle istedi diye yayımlıyorum fkvdkvkdkcks

Neyse buraya kadar okuduysanız umarım hoşunuza gitmiştir ve okuduğunuz için çok teşekkür ederim❤

Dead RosesNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ