3|ve ellerimizi tutuyoruz, ellerimizi tutmak önemlidir.

136 20 13
                                    

Ve biz yine en başa dönüyoruz, küçük evimizde, yıkık dökük kalplerimizle birbirimize sarılıyoruz. Geleceğin bize hiçbir şey katmayacağını bildiğimizden ve geçmişimizi hiç istemediğimizden hayatta kalmak için şimdiyi uygun görüyoruz. Umursamıyoruz, birbirimizin kırık dökük parçalarını umursamıyoruz ve yarım kalmış hayallerimizi de, soğuk ellerimi de, daha fazla içimizde tutamadığımız için gözlerimizden teker teker dökülen gözyaşlarımızı ise hiç... Sadece, kaldığımız yerden devam ediyoruz işte.

Hiçbir zaman çok fazla şeye sahip olmamışızdır, belki de o yüzden gereksiz beklentiler içerisine girerek birbirimizi parçalara yine biz ayırmıyoruz, ellerimizi tutuyoruz sadece, gözlerimize bakıp duruyoruz fakat asla tutamayacağımız sözler vermiyoruz. Biz birbirimize hiç seni asla bırakmam demiyoruz, gerek de duymuyoruz açıkçası. Çünkü o hep zorundalıktan, beni bırakıp gidiyor sürekli. Beni gözlerinden mahrum ediyor belki saatlerce, belki günlerce. Ama yine de geliyor. Geleceğini ummuyorum. Birbirimizden geleceğe dair hiçbir beklenti içerisine girmiyoruz. Belki de hep istemsizce birileri tüm hayallerimizi katlettiğinden, biz iki katil gelecekte yapabileceğimiz hiçbir şeyi şimdiden planlamıyoruz. Ve ellerimizi tutuyoruz, çünkü ellerimizi tutmak önemlidir.

Koltuğumuzda otururken ikimiz de sessiziz. Daha çok kelimeler tükenmiş gibi belki de sessizliği bozmak istemediğimizden ama konuşamıyoruz. Kelimelerin bittiği bu yerde, ortamızda kenetlediğimiz ellerimiz bizim kelimelerimiz oluyor. Dahasını ise istemiyoruz. Elimizdekilerle zor başa çıkabildiğimizden, fazlasına hiçbir zaman göz koymuyoruz.

O zaten hep istemediğini söyler, yeni hiçbir şey istemez. Anılarına aşina olmadığı hiçbir şeye ısınamaz ruhu, gözlerine tanıdık gelmedikçe hiçbir şey çekemez onu. O beni bu yüzden yanında tutuyor, üzerimdeki bütün yaraları kendi yaraları bildiği için. Tüm hayal kırıklıklarımı, solan gülüşlerimi, dolan gözlerimi, ölü güllerimi, tüm isyan edişlerimi kendisine aitmiş gibi tanıyor ve belki de bu yüzden gidiyor da alışamayıp gittiği yere, yine yıkık dökük bana geliyor.

"Ellerin yine çok soğuk."

Bir eliyle tuttuğu elimi iki elinin arasına alıyor. Evimiz soğuk olduğundan üstüme örttüğü battaniyeyi biraz daha çekiştirerek ellerimizi altına sokuyor ama kendini örtmüyor. Omuzuna yaslamış olduğum başıma başını yaslıyor, ellerimiz birbirine kenetli ve sonsuza kadar öyle kalabilmek için dua ediyoruz. Fakat belki de katil olduğumuzdan, isteğimiz gerçekleşmiyor. Zaten bizim hiç isteklerimiz gerçekleşmez, o sevmez dua etmeyi, belki o yüzden. Belki sayılamayacak kadar kişinin âhına girdiğimizden, yıktığımız umutlardan, boşuna alıyor olduğumuz nefeslerden, belki gülleri öldürüp öldürüp, sürekli ölülere hediye ettiğimden...

Sonra hemen başını kaldırıyor. Aklına önemli bir şey gelmiş gibi kalkıp öylece gidiyor yanımdan. Umursamıyorum. Her zaman yaptığım gibi yine gözardı ediyorum, yine yüreğime ağırlık etmesine izin veriyorum ve sonrasında tek isteğim bir kez daha gelip ruhuma açtığı tüm yaraları iyileştirmesi oluyor.

Aceleci adımlarını kapıya yöneltiyor, çıkıp gidiyor üzerine bir şeyler bile almadan. Tek endişem ise bu. Ben zaten hep yanlış şeyler konusunda endişeleniyorum, belki de gelmeyecek olması hiç umurumda değil.

O gittikten sonra boş kalan kısma doğu yatıyorum, dayanacak bir omuzum kalmıyor, beni ayakta tutabilecek her şeyden kilometrelerce uzaktayım ve ellerim üşüyor.

"Çok kolay olabilirdi yaşamak, bu kadar iniş ve çıkışa dayanamayacağımızı bilseydi."

Nefes almaya ve gülmeye devam edeceğim; kırık kalbim için, yalanların için, köşede bekleyen ölü güllerim için, her seferde ruhuma dokunmayı başarabilen sıcacık elleri için... gözleri için! Zaten onlar da olmasalardı, beni şimdiye dek hangi güç ayakta tutmaya devam edecekti? Sırf birkaç damla gözyaşı akmasın diye, binlerce parçaya bölünmüş olan kalbimi yine de ne hayatta tutmaya devam edebilecekti?

Yolun sonuna gelmişim, hissedemiyorum. Üşüyen ellerimi de hissedemiyorum, dolan gözlerimi de, ölü güllerimi de ama bunların hiçbiri acıtamıyor canımı. Gözlerim gözlerinde kalmış, düşünemiyorum, bomboşum. Zaten bu herkesin hayatının bir döneminde hissettiği bir duygudur ya, kalbinin bulunduğu yerde kocaman bir boşluk olmasından bahsediyorum, en az herkesinki kadar benim de canımı yakmış zamanında. Güllerimi öldürmüş, gülüşlerimi soldurmuş, gözlerimi doldurmuş... Ve yine bu yüzden, her zaman yaptığım gibi kaçmakta buluyorum çözümü. Ona kaçmakta, düşünmemekte buluyorum. Korkuyorum, korktukça daha da ona sarılıyorum ve onun dengesiz oluşundan biraz, yine yıkılıyorum. Paramparça oluyorum ve en başa dönüyorum. Sahte gülümsemeler süslüyor yüzümü, yine kendime bin bir tane yalan söylüyorum. Sonra geliyor yine, ellerimi elleri arasına alıyor ya... İşte o zaman yine kendimi teslim ediyorum ona.

Ben zaten hep kaçıyorum, ellerim elleri arasında olmadığında yaşayamacağımdan.

Ve o bunu kendi adı gibi biliyor olmalı ki geliyor yine, aramızda yollar oluşunu hiç takmıyor bile.

Dead RosesTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon