6|ve sıradanlaştığında, hazineleri fark etmesi zorlaşır.

76 17 5
                                    

Biz hayatı monotonlaşmış katilleriz. Herkesin filmlerde gördüğü her nefesi aksiyon olan katillerden değiliz ve bizi ayıran en büyük özellik, bizim bedenleri değil, zihinleri öldürüyor olmamız çoğunlukla. Ve zihinleri öldürmek hiçbir zaman suç sayılmamıştır, işte ondan tüm bu rahat tavırlarımız.

Bizim her bir günümüz aynıdır, onun gidip gelmeleri oluşturur tüm farklılıkları. Hep aynı şeyi yapar dururuz, öylece hiçbir şey olmamış gibi devam ederiz, çok şey olsa da. Ruhumuzu zamanında parçalayan her şeye alışığızdır.

Biz her günü birbirinin aynısı geçen katilleriz.

Ve günler sıradanlaştığında, gözümüzün önündeki birkaç küçük hazineyi fark etmesi oldukça zorlaşır.

İşte tam da bu yüzden, çok farklı şeyler hissetmeyiz, her gün aldığımız canlardan biraz daha özür diler ve öylece dururuz, kalan hiçbir şey umurumuzda olmaz. Zaten biz, dışarıdaki her iyiliğe kendimizi kapatmışızdır bir kere.

Yeni bir güne başlıyoruz, tükettiğimiz umutlarla. Güllerimizle, henüz nefes alabildiğimiz bedenlerimizle. Her günümüz tıpkısının aynısı olsa da, olacak olsa da, yine de devam ediyoruz. Bizler birer katiliz ve birilerinin, kendimizin, nefesini kesmekten korkuyoruz. Bilinmezlik bizi korkutur, bizi korkutan yegâne şeydir. İlk defa adım attığımız bir ortam kadar korkutur hem de. Ve ben ilk defa adım attığım ortamları sevmem. Genel olarak, kendi dört duvarımın arasından çıktığım hiçbir yeri sevmem. Oldukça yüksek olan binaların çatıları hariç, tabii.

Yine bir çatı ev sahipliği ediyor bize. Hava kararmaya dönmüş, güneşin kızıl ışıkları eşliğinde esen hafif rüzgarlar arasında tek başımızayız. Her şeyin bittiği yerde, gökyüzü ile yeryüzünün birleştiği yerdeyiz, her zamanki gibi arada kalmışız yani. Ve dünyanın en güzel arası bu olabilir. Kesinlikle.

Güzel aralardan bahsediyorum fakat "şey"lerden bahsedecek olursam eğer iş bir miktar değişebilir. Yanıbaşımda duran, ellerimizin her zamanki gibi kenetli olduğu katilim buradayken, kızıl ışıklarını dünyaya gönderen güneşten ve tüm bu yüksekliğin manzarasından nasıl bahsedebilirim? Sarı saçlarına vurup onları turuncuya yakın bir renkte parlatan, koyu gözlerinin derinliklerine kadar ulaşan güneş ışıkları soluk tenini daha bronz bir renge bürürken, sıcacık ve damarları çıkık narin elleri ellerime kenetlenmişken başka şeylerden bahsetmem zaten yeterince tuhafken üstüne üstlük bir de yeryüzü ve gökyüzünün birleştiği yerden bahsediyorum. Sanırım biraz delirmiş olmalıyım, bu saçmalığı yapıyor oluşumu başka şekilde ifade edemiyorum.

"Çok güzel görünüyor. Sabah mı yoksa akşam mı pek belli değil. Aynı senin gibi."

Gözlerimin görebildiği en güzel manzara kesinlikle şu anki manzaram olabilir. Herkesin o anda takılı kalmak istediği bazı manzaralar, bazı anlar vardır ya, işte tam da bu saniyeler sonsuza kadar takılı kalmak isteyebileceğim anlar. Günün birinde adımı bile unutsam, asla bu anları unutamam.

"Son yirmi bir yıllık hayatımın en güzel saniyelerimi yaşıyor olduğuma yemin edebilirim. Son yirmi bir yılımın en güzel manzarasının yine hayatımın büyük bir kısmını ellerinde tutan biri olmasıdır bu anı bu kadar güzel yapan, emin ol ki siyah saçlarına vurup koyu kızıla çeviren güneş değil, Hendery."

"Güneştir belki... Sen öyle çok söylemezsin güzel olduğumu, belli de etmezsin. Son on altı yılımızı birlikte geçirdiğimizden, hayatının tekrar eden kısımlarından biriyimdir belki?"

Dudağının kenarı hafifçe kıvrılıyor yukarı. Konuşuyoruz, normalde kelimeleri kullanmaya ihtiyaç duymadığımızdan hep susan biz, konuşuyoruz. Kelimelere dökemediğimiz üzüntülerimiz var ruhlarımızda, bir de kelimelere dökmeden anlaşılamayacağımız mutluluklarımız. O kelimeleri pek sevmez, belli ki bu yüzden, bana çok şey söylemez. Belki söyler fakat gözleriyle anlatır ve ben anlamam. Bizim ilişkimiz böyledir. Son on altı yılımız birlikte geçtiğinden, artık kelimelere ihtiyacımız kalmamıştır fakat her ne kadar kalmadığını söylesek bile, yine de bazı şeyleri teyit etmek için kelimelere başvururuz.

"Hayatımın tekrar eden kısımlarından biri isen işte bu sen olmadan devam edemeyeceğim anlamına gelir. Ve bu seni daha da değerli yapar gözümde. Hazinem yapar, gün geçtikçe monotonlaşan hayatımın, üzüntü kırıntılarında boğulan ruhumun biriciği yapar ve ben sensiz yaşayamam daha sonra."

Bu sefer gülme sırası bende ve ben kesinlikle küçük bir dudak kıvrılmasıyla geçiştiremem bunu. Tüm dişlerim görünür gülerken, ne kadar mutlu olduğumu göstermek ister gibi parıldayan gözlerimle ona bakarım. Elim eline kenetlenir, bu sefer o parçalanır tutuşumda. Sonra hava kararır ve tüm belirsizliğimiz uçar gider. Artık gece olmuştur, işte tam da bu an bizim zamanımızdır.

Ölü güllerimiz için...

Dead RosesOn viuen les histories. Descobreix ara