2|solmuş bahçelerine bir hediye.

209 23 8
                                    

Hâlâ gökyüzünü izliyorken bir kere daha nefes veriyor yanımda. Dizkapaklarına yaslamış olduğu kollarından birini kaldırıp beyaz güllerine uzanıyor, demetin içinden bir tanesini çıkartıp dikenlerinin elini kanatmasını umursamadan bana veriyor. Gözleri hâlâ yukarıda. Mezarlıkta oluşumuz umurunda değil.

"Solmuş bahçelerin için bir hediye sana."

Hâlâ tutmakta olduğu güle çeviriyorum gözlerimi, dudağımın bir kenarına istemsizce gerçekleşen küçük bir kıvrılma ekleniyor. Solmuş bahçelerimin sebebi, elinde bir çiçekle geliyor. Ama ölen yüzlerce çiçeğimin yerini dolduramayacak verdiği çiçekler.

"Bir tanesi bin tanesinin yerine geçemez, Dejun."

"Benim bahçelerim de solmamış olsaydı eğer, hepsini verebilirdim."

Başımı eğip siyah saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıyorum, ellerim pembe güllerime gidiyor, demetin içinden bir tanesini çekip ellerimi yara etmemeye çalışarak tüm dikenlerini koparıyorum. Daha fazla ellerinin zarar görmesine izin veremem.

"Solmuş bahçelerimden solmuş bahçelerine..."

Gülüyor ve elimdeki gülü alıyor, ben de onunkini alıyorum. Birbirimizim bütün bahçelerini soldurmuş olan biz, çok şey değiştirebilecekmiş gibi birbirimize ölü güller armağan ediyoruz. Ve bunun sonucu olarak, solmuş gül bahçelerimize bir ölü daha ekleniyor ve daha çok inciniyoruz.

"Ben gittiğimde ölüydü. Tek gördüğüm şey kanlar içindeki bedeni ve yanındaki kanlı bıçaktı. Bedeni iyice beyazlaşmış, dudakları morarmaya başlamıştı. Kaçtım. Çünkü ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Korkmuştum. Suçlu olmasam bile.  Ve birkaç ölü gül de alarak, onu ziyarete geldim. Özür dilemek için. Belki bunu yüzüne söyleyemeyecektim ama, en azından, ona benim de ondan çok bir farkım olmadığını göstermek istedim."

"Bir daha dönmezsin sanıyordum. Gelmezsin, bana da, kendini saklarsın diye düşünüyordum."

"İlk başta ben de öyle düşünüyordum yapamadım, kalamadım uzakta."

"Gitmelisin. Ailen seni görmemeli. Biliyorsun-"

"O zaman hayatımın kalanını saklanarak mı geçirmeliyim, Dejun? Kendi hayatım mahvolacak diye, diğer birçok kişinin, dönmemi bekleyen kardeşimin tüm umutlarını boşa mı çıkarmalıyım? Yoksa tüm çiçeklerim çoktan öldü diye, kendimi bir başkasına siper mi etmeliyim?"

Titreyen sesim boğazıma oturan yumruyla kesilince sarsıla sarsıla ağlamaya başlıyorum. Birçok bilinmezliğin ortasında bir yerlerdeyim, ne tarafa gitsem sadece biraz daha kırılıyor, biraz daha soluyorum. Yanımda hiç kimse yok, bir katilden başka. Beni bilinmezliklerim parçalıyor, onu ise gözyaşlarım.

"Ben parçalanıyor olmanı görmek hiç istemem."

Birkaç saniye sessiz kalıyor, sonra aklına bir şey gelmiş gibi hışımla kalkıyor yerinden. Bizi ayıran mezarı dolanarak bacaklarıma sarmış olduğum kollarımdan birini kavrıyor. Yumuşak fakat sağlam tutuşunda eriyip bitiyorum.

"Gidiyor olmanı görmek de, asla..."

Mezarların üstünden geçercesine saygısız adımlarını atıp duruyor ve daha kötüsü, beni de saygısızlığına ortak ediyor. Kulaklarımı dolduran endişeli sesi ise bütün itiraz cümlelerimi benden almış gibi çektiği her yere sürükleniyorum gecenin karanlığında.

Soğuk içime işliyor, bir aralık gecesi. Saatlerdir hareket etmemiş olmanın getirdiği uyuşukluk bedenimi her saniye daha fazla etkisi altına alıyor. Adım atmayı arzulayan bacaklarım inadına birbirine dolaşıp durduğunda zor durumda oluşumu fark edip bileğimi bırakarak bana dönüyor. Gözleri benimkilere sabit, soğuk yanaklarımın iki yanında sıcacık ellerini hissediyorum. Soğuktan belki de ağlama isteğimden dolan gözlerimi izliyor birkaç saniye, ben de onun hüzün kırıntılarının süslüyor olduğu gözlerini... O gece biz iki katil, ölülerin mekanında, ardımızda bıraktığımız ölü çiçeklerimizle öylece dikiliyoruz. Zaten çok da yaşıyor olmadığımızdan, ölüler de bizi yadırgamıyor pek.

"Seni bırakamam öylece."

"Beni verdiğim gülleri ölüme terk ettiğin gün bıraktın zaten."

"İnan ki hiç istemedim, seni bırakmayı da, güllerini ölüme terk etmeyi de."

Bakışları çaresizdi, sonuna kadar dolanıyor karanlık gözlerimin içinde. Ona olan özlemim ağır basmaya başladıkça daha da çaresiz hissediyorum. Bir zamanlar beni çıkmaz sokaklar arasında bırakıp gitmiş olan adam, ellerinde ölü ruhuma sunmak istediği gülleriyle bir kez daha geliyor. Ve ben yeniden ona ne kadar ihtiyacım olduğunu fark ediyorum.

"Ama yaptın."

"Zorundaydım. Tek yolu buydu."

O zaten hep çekip gider, geldiğinde ise zorunda oluşunu bahane eder ve bir şekilde yine kendini bana affettirir.

O hep beni nerede bulacağını bilir, ruhum ölü olduğundan, en çok mezarlıkta rahat hissettiğimi de bilir.

Dead RosesWhere stories live. Discover now