9|düşlerimin de katiliydi aynı zamanda.

68 18 11
                                    

Önümde uzunca bir kır uzanıyor, ya saçma rüyalarımın birinde gerçekten huzura kavuşmuşum, ya da cennette bir yerlerdeyim. Sonra bu düşünceme kendim de gülüyorum, bir başkasının canını alan bir katile, tanrı sonsuz güzellikteki çiçek bahçelerinden bir parça versin ki? Hem de o güllerin de katiliyken?

Çiçeklerle bir zorum olduğundan değil aslında, daha çok güllerle. Sadece mezarlara güller bırakarak orada yatan talihsizleri mutlu etmek için çabalıyorum, gerçekten mutlu etmediğimi bilsem de. Ellerimden bir şey gelmiyor, birinin canına kıymış olan benin elinden hiçbir şey gelmiyor, nefret ediyorum. Ağzıma laf olmuş bu kötü sözcükten, hep hak etmeyenleri alan ölümden, çaresiz kalışlardan nefret nefret ediyorum. Fakat benim nefret edişim de hiçbir şeyi değiştirmiyor.

Eğiliyor ve bir çiçeğin dalını parmaklarım arasına alıyorum. Öylece beklerken burnuma yaklaştırıp güzel kokusunu çekiyorum ciğerlerime. Gülüyorum, yine. Sonra öylece kalıyorum olduğum yerde.

"Ziyaretime geleceğini hiç  düşünmemiştim."

Kulaklarıma dolan tanıdık sesle baştan aşağı titrediğimi hissediyorum. Gözlerimi sesin geldiği yöne çevirdiğimde ise yine o beş yaşındaki çocuk olarak kalıyorum. Dizleri yaralı, ellerinde bir demet papatyayla karahindiba... Düşümü, ya da cennetimi yine biz süslüyoruz, zaten ben ondan başka beni sevindirecek bir şeye sahip olmadığımdan, yine ona kalıyorum. Ve bu beni fazlasıyla mutlu ediyor, sonra beş yaşındaki küçük Dejun'u be kadar özlediğimi fark ediyorum. Tek arkadaşımı, mezarın sahibini, orada yatan kişinin kim olduğunu bana hiç söylememiş olsa da her şeyini bildiğim Dejun'u çok özlüyorum.

"Seni yalnız bırakamam."

Küçük benin o zamanlar fazlasıyla ince olan sesini duyuyorum bu sefer. Ellerindeki buketi, küçük katilimin ellerine bırakıyor ve ona içten bir gülüş bahşediyor. Onun arkası dönük bana, ne gibi bir ifade takındığını bilmiyorum fakat küçük benin yüzündeki güzel gülüşe bakılırsa eğer, tepkisinin kötü olmadığı açıkça belli oluyor.

"Sadece tanışmamış olabilirdik, ve her şey çok daha kolay olurdu."

Bu sefer de arkamdan gelen sese dönüyorum hızla. Elimde dalından kopardığım çiçek ve bakışlarım şaşkın, bakışlarım özlem dolu, öyle ki kendimi olduğum yerde zor tutuyorum, boynuna atlamamak için.

Katilim, işte yine burada duruyor. Hep yaptığı gibi...

"Eğer tanışmamış olsaydık, bu kadar yaşamazdık."

"Yaşamazdın. Yaşamamak benim için hiçbir zaman önem arz etmedi."

Gülüyorum, on altı yılımızı, birlikte edindiğimiz birçok güzel anıyı, birbirimizin yanında akıttığımız tüm gözyaşlarını böylesine kolay, böylesine önemsiz bir şeymişçesine silip atışına gülüyorum. Sonrasında ise canım acıyor, onun için hiçbir şey olmadığımı, on altı yılımı ve belki sonraki tüm hayatımı verebileceğim kişinin gözünde bir hiçten farkım olmadığını ya da nasıl anlatsam, değersiz oluşumu görmek canımı acıtıyor.

"Ölmek ya da yaşamak basit şeylerdir, Hendery, ne olduğunu anlamadan dünyaya gelirsin ve ne olduğunu anlamadan gözlerini kapamışsındır bile. Yine de gözlerini kapadığın vakit mutlu olmalısın. Çünkü benim aksime, sana ait bir yer olacak, küçücük de olsa, bir toprak parçası sana ev sahipliği yapacak."

Başımı iki yana sallıyorum, kolayca bahsettiği ölüm ve yaşamın o kadar da kolay olmadığını biliyorum. Çünkü istem dışı şeyler hep olduğundan yaşamak zor, kalanı ise karanlık olduğundan ölmek zor. Fakat katilim bugün bana katılır gibi değil, zor olduğunu düşündüğüm her şeyin kolaylığını savunuyor gözümün önünde.

"Hiç yaşamamışsın gibi konuşuyorsun. Hiç nefes almamış gibi, hiç gülmemiş, hiç ağlamamış, hiç sevmemiş gibi konuşuyorsun, Dejun. Susmalısın, kalbimi acıtıyor."

Ufacık gülümsüyor, bulunduğumuz bahçe cennet oluyor sonra. Bana yaklaşıyor, hep yaptığı gibi sıkı sıkıya tutuyor elimi, arkamı döndürüyor ve küçük hallerimizin hâlâ oturduğu mezarın başına sürüklüyor. Sonrasında gitmek için hiç cesaret bulamadığım mezarın önüne getiriliyorum. Sonra ise tüm inandığım doğrular tersyüz oluyor, bütün hayallerim, bütün sevgim mahvoluyor.

"Ben hiç yaşamadım, Hendery."

Gözlerim mezar taşının üzerindeki kadın ismine kayıyor, altına küçük yazılarla kazınmış diğer bir isme daha.

"Xiao Shulan ve henüz dünyaya gelmemiş bebeği Xiao Dejun uğruna..."

"Nefes aldığın her bir gün için minnet duymalısın, dalından kopardığın her bir çiçeğe, izleyebildiğin her bir gün batımına, ciğerlerine çekebildiğin oksijene minnettar olmalısın. Zira benim ciğerlerimi oksijen hiç doldurmadı."

Dead RosesWhere stories live. Discover now