[7]

4.6K 590 461
                                    

"Prens Jisung, hazırlanın. Vakit geldi." Kalfanın sesini duyunca kafamı kitaptan kaldırdım.

Akşam olmuş ve ben kalfanın bana verdiği kitaba çalışıyordum. Mum ve meşalelerin aydınlattığı haremde diğer cariyelerin meraklı bakışlarını görebiliyordum.

"Geri geldiğinde bize her şeyi anlat, tamam mı?"dedi Felix omzumu dürterken.

"Hadi kalk."dedi kalfa kolumdan tutup beni kaldırırken.

Birlikte yürümeye başladığımızda kalbimin yerinden çıkacağını düşünüyordum. Ben hayatımda hiçbir kız veya erkekle göz teması kurmamış bir prenstim. Fakat şimdi bir prensin huzuruna çıkacaktım.

"Kolyeni kaybetmedin değil mi?"diye sordu kalfa bana bakarken.

"Evet," dedim boynumda ki kolyeyi gösterirken. "Burda."

Kapının önüne geldigimizde durup bana doğru döndü. Elinde tuttuğu parfüm şişesini daha yeni fark etmiştim. Parfüm şişesinin içindeki çubuğu çıkartıp boynuma sürdü ve gülümseyerek geri çekildi.

"Şimdi ne olursa olsun ilk önce önünde eğil. O kolyeyi beraberlik öncesi çıkart ve ona ver. Eğer seni beğenirse kolyeyi tekrar verir ve bu seni istediği zaman huzuruna çağırmak istediği anlamına gelir. Eğer vermezse, şansına küs."

Ben onu nasıl bir gecede memnun edebilirdim ki?

Soeun gibi tecrübeli bir cariyesi vardı. Belki de ona inat bana bu kolyeyi takmıştı. Ben tecrübesiz biriydim. Hatta aldığım dersler dışında, öpüşmeyi bile bilmiyordum ama bir prensin huzuruna çıkacaktım.

Elimi kalbimin üzerine koyup derin bir nefes aldım. Şansımı iyi değerlendirmem gerek ama hiçbir şey bilmiyordum.

"Ne yapman gerektiğini hatırlıyorsun, değil mi?"

"Evet, önce önünde eğileceğim."

"İyi şanslar." Kalfa yanımdan giderken muhafızlar kapıyı açtı. İçeri girip etrafıma baktım.

Kafasındaki tacı masaya koymuş, gömleğinin kol düğmelerini açarken yatağa oturmuştu. O sırada önünde saygıyla eğildim.

"Eğilmene gerek yok. Gel."diyerek yan tarafını gösterdi.

Kalbimin hızlı atması yetmiyormuş gibi birde ellerimi önümde birleştirip utangaç tavırlar sergiliyordum. Yavaşça yanına adımladım ve karşısında durdum.

"Oturmayacak mısın?"

Utangaç tavırlar sergileyerek onu kızdırabilirdim. Yanına oturup gözlerimi ellerime diktim.

"Bu kadar utangaç olmak zorununda mısın? Sanki buraya gelme amacını bilmiyormuş gibisin."

"Biliyorum."

"Sesin çok güzel," dedi ve elini çeneme koyup kafamı kaldırdı. Göz teması kurduğumuz da ufak bir tebessüm oluştu yüzünde.

"Gözlerinde öyle."dediğinde gülümsedim.

Elleri yavaşça boynuma inip kolyeyi çıkardı. Elleri saçlarıma götürdüğünde yüzünü yüzüme yaklaştırmıştı.

"Kendini dünyadaki herkesten gizle ama benden gizleme."dedi ve gülümsedi. Ardından dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

Elleri boş durmuyor, gömleğimin düğmelerini açıyordu. Tecrübesiz ben, ona ayak uydurmanın zorluğunun farkında bile değildim.

"Sakin ol," diye fısıldadı, birkaç saniyeliğine ayrılan dudaklarımızın üstüne.

Artık bir şey yapmam gerektiğini düşünüyordum. Ellerimi boynuna doladım. Bir elim saçlarını tararken ona ayak uydurmaya çalışıyordum.

Diğer elimi yakasını tuttuğum kıyafetine götürüp üstünden çıkardım. Ayağa kalktığımızda boyum ondan kısa kalsa da o eğilerek bana yardım ediyordu. Pantolonumu yerle buluşturdu.

Öpüşmek o kadar da zor değildi. Yani belki o bana zorluk çıkarmıyordu. Dudakları dudaklarımı sonunda bırakmış, boynuma yönelmişti ve sırtım yatak ile buluşmuştu.

...

Bu güzel kitabı smut yazarak kirletmeyeceğim...

Who was able to stand in love/ MinSungWhere stories live. Discover now