[2]

5.3K 691 609
                                    

Yorum yapın~

...

Büyük ve uzun merdivenlerden yukarı çıktık. Bu merdiveni hatırlıyordum, zamanında bizi zorla indirip o lanet zindana tıkmışlardı.

Artık etrafta altın döşemeli korece yazılar görüyordum. Büyük kapılar, muhafızlar, etrafı aydınlatan mumlar ve meşaleler... Burası o kadarda kötü bir yer değildi aslında.

Durduğumuzda büyük, siyah kapı gördüm. Üstünde yazan korece yazıyı anlamasamda, içerden gelen müzik sesleri ve gülüşme sesleri buranın hamam olduğunu gösteriyordu.

"Seni temizlemek ve sana arkadaşlık etmek için içerde birkaç kişi var."dedi kalfa kapıyı açarken. "Git rahatla."

Sıcaklık yüzüme vurdu ve yırtık gömleğimin ucunu tutup içeri girdim. Mermer taşının üzerinde kırmızı havlu vardı. Hemen yanlarında ise beyaz havlular vardı.

"Üstündekileri çıkar, bunları sar vücuduna. içerdekiler sana saygıda kusur yaparsa bana söyle. Sonuçta koskoca Malezya'nın prensisin."

Belki de prens olmamı önemseyen tek şu kalfa vardı hayatımda.

Onlar çıktıklarında kırmızı ince havluyu bel altıma bağladım. Pekala, şimdi utanmaya başlamıştım. İçerdekiler çok eğleniyor gibiydi. En nefret ettiğim şey ben ortama girince muhabbetin yarıda bırakılmasıydı.

Çekingen adımlarla ilerlemeye başladım. Kollarımı önümde birleştirip erkeklerin olduğu bölüme girdim.

Kimisi birbiri ile şakalaşırken kimisi meyve tabağında meyve yiyordu.

Kahverengi saçlı çocuk beni fark edince direk ayağa kalkmıştı. "Beyler, prens geldi."demesiyle herkes ayağa kalkmış ve hafifçe eğilmişlerdi.

"Prensim, buyrun."dedi kolumdan tutup mermer, büyük ve üstünde türlü yiyeceklerin olduğu yere götürürken.

Onlarla konuşmayı çok istiyordum fakat aksan sorunum vardı. Ağzımdan kelime yanlış çıkarsa çok utanırdım.

"Olmaz Seungmin. Önce yıkansın, sonra yer."dedi açık kahve saçlı çocuk.

"Peki o zaman."dediğinde bana bakarak gülümsüyordu. Mermer taşın üzerine oturttu beni.

"Prensim rahatlamanız için size masaj yapayım mı?"diye sordu diğer çocuk. Kafamı iki yana sallayarak gülümsedim.

•••

Uzun bir banyo ve yemekten sonra kendimi nerdeyse harika hissediyordum. Bir yandan beni yıkayan, doyuran ve güldüren bu çocuklarla tanışmıştım. Woojin, Seungmin, Felix, Daehwi, Jihoon, Daniel...

Sarayda büyük bir şölen olacakmış o yüzden güzel kızları ve yakışıklı erkekleri toplamışlardı.

Kralın iki karısı varmış ve bunlardan beş çocuğu varmış.

Ama ben savaş bittikten sonra anlaşmalar yapılırken sadece üç prens görmüştüm.

İlk karısı; Chan, Changbin, Hyunjin ve Jeongin prensleri doğurmuştu. İkinci karısı ve gerçek nikahlı karısı; Minho prensi doğurmuş.

Bana bunları niye anlattılar bilmiyordum ama lazım olacağını söylemişlerdi.

Her prensin bir cariyesi varmış. En küçüklerinin bile...

Bana son zamanlarda, cariyesi ile arası bozuk olan prens Lee Minho'nun aklını çalmamı söylemişlerdi.

O zaman, bir kral bile olabilirmişim.

Who was able to stand in love/ MinSungOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz