Taehyung Jeongguk hayatına girdiğinden beri hiç gülümsemediği kadar gülümsediğini düşünüyordu, kendi hislerin hakkında birisi tarafından etkilenmek tuhaf ve tehlikeliydi ama Taehyung umursamıyordu, mutluydu, gerçekten mutluydu, şu anda hiçbir şeyi değiştirmek istemezdi.
Sonraki gün Jeongguk ile yakınlarındaki en büyük eğlence parkına gideceklerdi. Taehyung çoktan heyecanlıydı, zamanın gelmesini bekleyemiyordu. Aynı zamanda diğeri onun için kazanabildiği kadar peluş oyuncak kazanacağına söz vermişti.
Taehyung Jimin ve Yoongi ile akşam yemeği yemiş, onlarla biraz konuşmuş ve odasına çekilip sesli kitap dinlemeye başlamıştı, fakat cips dolu kabı boşaldığında tekrar doldurmak için odasından çıkmıştı. Koridorda iken diğer ikisinin konuştuğunu duydu, seslerinden ciddi bir meseleymiş gibi anlaşılıyordu. Taehyung onları rahatsız etmemek adına arkasını dönüp odasına geri gidecekti ama Jimin'in adını söylediğini duyduğunda durmuştu.
“Taehyung nasıldı fark ettin mi?” dedi Jimin, ses tonu yüksek değildi ama Taehyung'un duymasına yetiyordu.
“Evet, fark ettim, yemek boyunca gülümsedi,” diye söyledi Yoongi o da sesinin tonunu az tutarken.
“Yarın Jeongguk ile eğlence parkına gidecek, şu ilk yıl gitmek istediği ama olay yaşanınca unuttuğu parka,” Jimin'in sesi bir tuhaf çıkıyordu, onun için mutlu olmalıydı, değil mi? Ama sanki değilmiş gibi gözüküyordu.
“Evet, hatırlıyorum, Minnie,” dedi Yoongi yavaşça.
“İyi hissetmiyorum bunun hakkında.” Taehyung konuşmanın gittiği yeri sevmemişti, o da iyi hissetmiyordu.
“Oraya gitmelerinden mi bahsediyorsun? Jeongguk iyi biri, Tae ile ilgilenecektir, böyle yapmana gerek yok,” Yoongi'nin sesi biraz kafası karışmış gibi çıkıyordu, sanki ne konuştuklarını bilmiyormuş gibi.
“Hayır, hayır, ben– her şeyi batırdım Yoongi, çok, çok fena hem de,” Jimin'in sesi gittikçe düşüyordu, neredeyse fısıldıyordu, Taehyung'un her kelimeyi düzgünce duyabilmesi için biraz daha yakınlaşması gerekti.
“Neyden bahsediyorsun? Her şey güzel gidiyor, onlar—”
“Seks yapmışlar, Yoongi. Taehyung'un ilkiydi ama hiçbir şeyin farkında değil, ona söylemem gerek,” Jimin diğerini tedirgin çıkan sesiyle durdurdu, birinin, muhtemelen Jimin, etrafta dönüp durduğunu duyuyordu, bunu ya gerginken ya da üzgünken yapardı.
“Jimin? Ne oluyor?” Yoongi'nin sesi tamamen anlamadığını ele veriyordu, Taehyung da anlamamıştı, Jimin neyden bahsediyordu? Neden Taehyung'un bilmediği bir şeyi biliyordu?
“Benim yüzümden tanıştılar,” Jimin sesi yükselirken söyledi, “Jeongguk'tan ona arkadaş olmasını istedim. Taehyung her gün daha da üzgün hale geliyordu ve benim de bir şey yapmam gerekiyordu, orada durup en yakın arkadaşımın hüzne daha da dalmasını izleyemezdim, yapamazdım işte, bu yüzden Jeongguk'tan onun arkadaşı olmasını istedim ama bütün bunların yaşanmasını beklemiyordum.”
Jimin'in kelimeleri sanki bir gün evinden çıkmışsın, güneş tepede pasparlak parlıyor ve bir anda sen yürürken güneş gidip üstüne yağmaya başlayan yağmur geliyor gibiydi, öyle yağıyor ki şaşkınlıktan hareket bile edemiyorsun. Taehyung öyle hissediyordu, öyle şaşkındı ki ne düşüneceğini, yapacağını bilemiyordu.
“Jeongguk'un gerçekte onunla ilgilenmediğini mi ima ediyorsun?”
“Hayır! Hayır, yani bilmiyorum, bunun hakkında daha konuşmadık ki, ben sadece onun Tae'ye daha az üzgün hissettirmesi için yardım etmesini istemiştim, bunu değil, asla bunu değil,” Jimin'in sesi öfkeli çıkıyordu, suç duygusu gizliydi içinde sanki bütün suçu kendisinde buluyormuş gibi, sakladığı şey onu çiğ çiğ yiyormuş gibi.
“Ben sorun ne göremiyorum, Jimin. Evet, senin yüzünden tanışmışlar ama diğer her şey gerçekti değil mi?” Yoongi her zaman hemen panik yapmayıp en iyi çözümü bulmaya çalışan sakin kalan taraf olmuştu.
“Sorun işte bu, Yoongi, bilmiyorum. Öyle yapıyor diye demiyorum ama ya her şeyi yalandan yapıyorsa? Ya Taehyung'u umursamıyorsa? Seks yapmışlar, Yoongi, Tae'nin bunun hakkında ne hissettiğini biliyorsun, sen—”
Taehyung kulak misafirliği yaptığını diğer ikisinin bilmesini istememişti ama birdenbire elleri titremeye ve boş kap ağırmış gibi gelmeye başlamıştı. Kırıldı mı bilmiyordu ama yere vurma sesi diğerlerini varlığından haberdar etmeye yetmişti.
Bu olur olmaz Taehyung'un adım atmaya vakti bile olmamıştı ki diğerlerin ona seslendiğini duymuştu, adım sesleri ona yaklaştıklarını haber veriyordu, bu yüzden Taehyung düşünebildiği tek şeyi yapmıştı, yolda bir şeye çarpmamaya ya da düşmemeye çalışırken odasına koşmuştu.
Kapısını kilitlemek biraz zaman almıştı, elleri o kadar titriyordu ki kapı kolunu hemen bulamamıştı bile, yatağına yürümüş, kendisini yatağına atmış ve gözlerini kapatıp ağlamaya başlamıştı, ilk gözyaşı dalgası ona öyle vurmuştu ki nefes almak bile zor gelmişti.
Eğer odasında kalıp sesli kitabını dinlemeye devam etseydi şimdi sanki birisi göğsünü yavaş yavaş, parça parça deşiyormuş gibi, sırf deşmeye devam etmek uğruna daha da güçle, kuvvetle kalbine varıyormuş da geride bir boşluk bırakıyormuş gibi hissetmezdi.
Taehyung gözlerinin gözyaşıyla dolup taştığını, yanaklarının ve dudaklarının ıslandığını hissedebiliyordu, çok garipti, bu sahne hep aynıydı, gözyaşları hep yüzünden akıp duruyordu ama her zaman nedeni farklıydı. Daha fazla göremiyor olduğunu kavradığında sinirden ağlamıştı. Hastaneden taburcu olduğunda Namjoon ona okula devam edebileceğini söylediğinde veya Jeongguk bedeninin hareketini hissetmesine, elleriyle görebilmesine izin verdiğinde mutluluktan ağlamıştı. Jeongguk ona bedenleriyle nasıl sevilmeyi ve sevmeyi, memnun edip edilmeyi öğrettiğinde zevkten ağlamıştı. Çok ağlamıştı ama bu elinde kalan son şey buymuş gibi hissettiği için ağladığı ilk seferdi.
Kazadan sonra hayatında iyi bir şey yaşanmadığından artık hüznün onu tüketmemesi, Jeongguk'a değer hissetmesi, onca zamandan sonra mutlu olması bir nimet gibiydi, Taehyung'un hiç yaşamadığı bir şeydi, ama şimdi hepsi gitmişti. Jeongguk yaptığı şeyleri Jimin ondan istediği için yapmıştı, sonrasında ise belki de ona acımış ve onu itememişti, böylece yabancılardan arkadaş haline gelmişler ve sonra da sevgili olmuşlardı, ama hepsi bir yalandı, muhtemelen Jeongguk onu umursamıyordu bile, zavallı kendisinin bir tek kör olmasından değil neredeyse hiç arkadaşı olmamasından da yalandan yapıyordu her şeyi.
Kendisine Jeongguk gibi birinin kendi isteğiyle onunla beraber bu kadar kalmayı sevmesinin nedenini sorarken haklıydı, kafasının arkasındaki eski erkek arkadaşının sesiyle çıkan o fısıltıları daha fazla dinlemeliydi.
Taehyung yatağında ağlarken aptal gibi hissediyordu, elleri uylukları arasında kenetliydi mümkün olduğunca ufalabilmek, yapabiliyorsa da yok olabilmek için.
Her şeyin, öpücüklerin, hassas sözlerin, sevgi dolu jestlerin, Jeongguk'un dairesinde yaşanan şeyin, Jeongguk'un onu rahatlatması için öpüşünün, ellerinin nazikliğinin, cildini okşayışının, öyle çok sevilme hissinin yalnızca yalan olduğunu düşünüyordu. Taehyung ağlamak ve geride ses kalana, akacak gözyaşı kalmayana dek durmamayı istiyordu.
Jimin'in kapının diğer tarafından yumuşak vuruşlarını, açması için, daha iyi açıklaması için yalvarmasını umursamadı. Taehyung yüzü yastığına gömülü ağlarken cevap vermedi, dudağını öyle ısırıyordu ki kan tadı alıyordu artık ama yine de Jimin'in tatlı sesini, Yoongi'nin oğlum, aç kapıyı, lütfen cümlesini umursamadı. Telefonunu da sessize almış ve Jeongguk'un aramalarını umursamamıştı, başka bir şey yapabilecekken onu niye arıyordu ki?
Taehyung hiç böyle hissetmemişti, birisi üzerinde yürüyüp duruyor ve bir saniye bile durmadan sahip olduğu her bir kemiği kırıyormuş gibiydi.
Kalbi hiç bu kadar boş hissetmemişti.
KAMU SEDANG MEMBACA
i'm fine, if you ask
Fiksi PenggemarHer gün uyanıp gözlerini açtıktan sonra karanlığı görmeye devam etmek Taehyung'un kimsenin başına gelmemesini dilediği bir şeydi, bu en kötüsüydü işte, her sabah tekrar ve tekrar bunun bir rüya değil de gerçek hayatı olduğunun farkına varıyordu. Art...
