seventh

802 111 5
                                        

Taehyung Jeongguk'u tanıyalı bir ay olsa da neredeyse her gün görüşüyorlardı, kampüste on dakika, Jeongguk'un Taehyung'a sınıfına yürürken eşlik etmesi, öğle yemeği için her zamanki kafede buluşmaları, dersleri bittikten sonra Icarus ile yürüyüşe çıkmaları ya da gerçekten bir şey yemeye gitmeleri gibi zamanlar bunun içine giriyordu. Jeongguk yemekte seçici olmadığı için, İtalyan, Tayvan, Japon yemekleri yiyebiliyorlardı ve yeni bir şey deneyecek havada olmadıklarında da gerçekten yemek güzelse geri dönüyorlardı.

Taehyung mutluydu, evet, yalnız olduğunda ve bir şeye ihtiyaç duyduğunda ama o şeyin nerede olduğunu bilmediğinde, sınıftayken birisinin onun adını fısıldadığını duyduğunda, odasını toplamak zorunda olduğunda yine sorun yaşıyordu. Yaşanan her şey yine yaşanmaya devam etse de şimdi daha mutluydu. Jeongguk Taehyung'un anlamayı ya da bilmeyi istemediği şekilde pozitif bir insandı, Jeongguk onun bambaşka, daha iyi bir ışık altında bir şeyleri hissetmesini sağlıyordu.

Aynı zamanda artık o kadar fazla evde tek başına kalmıyordu, her Cuma Jeongguk ile ya dışarıya çıkıyor ya da Jeongguk'un yaptığı yemekleri yedikleri, sonra aralarında Icarus ile kanepede uzanıp TV izledikleri - Taehyung sadece dinliyordu - dairesinde takılıyorlardı.

Taehyung her gece yatağında kendisini gülümserken buluyordu ve neye gülümsediğini umursamıyordu bile, sadece sahip olduğu şeylere minnettardı: bir aile, arkadaşları ve onu seven bir köpek.

Jeongguk ile zaman geçirmesi aynı zamanda Jimin'in de sonunda onun yanında kalmak zorunda olmayarak kendisi ve Yoongi'ye zaman ayırdığı anlamına geliyordu, bu yüzden sabah Jimin ona öğle yemeği yemek ve her zaman Jeongguk ile meşgul olduğundan kaçırdıkları şeylerden muhabbet etmek için kafede beklemesini söylediğinde Taehyung heyecanlanmıştı.

Diğeri için perşembe günleri en fenasıydı, Düzenleme dersinin öncesinde direkt Dijital Sanat olduğundan dolayı Taehyung zaten onlara istedikleri şeyi konuşma özgürlüğü vererek Jeongguk'un onunla ve Jimin ile yiyemeyeceğini biliyordu, fakat Taehyung Jeongguk'un konuşmalarının ana konusu olacağını bilmiyordu.

"Ondan hoşlanamazsın demiyorum, Tae," Jimin yemek çubuklarını tabağına bırakarak ikinci kez söyledi, hep böyle yapardı yemek yerken, Taehyung göremiyordu fakat tabağa çarpma sesini duyabiliyordu. Taehyung cevap veremeden, diğeri yine onu durdurdu.

"Sadece uyarıyorum seni, evet, Jeongguk iyi bir oğlan, nazik, istediğin her şey fakat eğer onunla bir şeylere başlamak istiyorsan onun da senden hoşlandığına emin ol."

Taehyung kafasını salladı, "Ben de onu o şekilde sevmediğimi söyledim, tamam mı?"

Jimin bazen gerçekten anlamıyordu, belki azıcık hoşlanıyordu ondan fakat bu normaldi, değil mi? Jimin'in de dediği gibi o nazikti, onunla ilgileniyordu, kötü düşüncelerini götürüyor ve onu güldürüyordu, azıcık hoşlanıyorsa ne olurdu ki? Yakında geçip gidecekti, emindi buna, Jimin'in endişelenmesine gerek yoktu.

"Tae, seni tanıyorum, şu an hissettiğin şeyin farkındayım, her zaman aynısı: sana iyi davranan birisiyle tanışıyorsun, onlara güveniyorsun ve onlar da en sonunda piçliklerini ortaya çıkarıyorlar-"

"Öyle değil-"

"Ve evet, elbette Jeongguk öyle değil, fakat emin olmak zorundasın, haksız mıyım? Sonrasında dağılan parçalarını toplamak istemiyorum, hak ettiğin şey bu değil."

Taehyung iç çekti, onayladı, "Yine de ondan hoşlanmıyorum," kollarını göğsünde birleştirirken suratını astı.

"Aynen, sen o elini tuttuğunda kızaran yanaklarına söyle onu."

Jimin gülerken Taehyung tükürüğünde boğulacaktı. Belki de ondan ciddi bir şekilde hoşlanmaya başlamadan önce Jeongguk'un da gerçekten onunla ilgilenebileceğinden emin olmalıydı.

i'm fine, if you ask Where stories live. Discover now