1. Bölüm

1.1K 76 16
                                    

Sağlam, meşe bir bar, hafif bir U şeklinde sağ duvarın oradan çıkıyordu. Bir salı günü, henüz öğleden sonra olduğundan mekân barmen ve öndeki masalardan birinde poker oynayan dört moruk hariç bomboştu. Kirli kıyafetleri, çenelerindeki birkaç günlük sakalları ve dördünde toplam en fazla on tane olan dişleriyle Chanyeol bunların evsiz mi, yoksa Alabaster'ın tipik sakinleri mi olduklarını merak etti. Kolunun tersiyle alnını silerek bara yöneldi. Boğazı, Sahra çölü gibiydi ve Chanyeol bunu değiştirme niyetindeydi.

Sonra da biraz sohbet kurarak kendisine verilen bilginin hâlâ geçerli olup olmadığını -öyle olmasını umut ediyordu- öğrenecekti. Sonra da arkadaşına iyi haberleri verip yola koyulacaktı. Gerçi Boston'a geri dönmeyecekti. Bu iş, Chanyeol’u sonunda eski mahallesinden çıkararak ona iyilik etmişti. Artık çıktığına göre de beş yıl önce, hayatını -ve en yakın dostununkini- mahvettiğinde neden oradan uzaklaşmadığını düşünüyordu.

Belki yaz boyunca Harley'inin sırtında ülkeyi gezerdi. En beğendiği yerde kalır, kendine ait bir motor tamirhanesi açar ya da başkasının yerinde çalışırdı. Motorlarla çalıştığı müddetçe fark etmezdi. Hayatının en korkunç gecesini kendine birkaç saat olsun unutturacak denli kafasını dağıtan tek şey buydu. "Ne alırsın?" Barmen, kuruladığı kulplu bardağı arkasındaki rafa koydu, avuçlarını tezgâha yerleştirdi ve beklemeye koyuldu. Chanyeol cüzdanını açıp içinden bir beşlik çıkardı. Bunu adama uzatıp "Büyük bir su alırım ve biraz da sohbet fena olmaz," dedi.

Barmen bir kaşını kaldırıp bir banknota, bir Chanyeol’un yüzüne baktı. Muhtemelen Chanyeol’un tam olarak ne istediğini çözmeye çalışıyordu. Beş papel, bilgi almaya çalışan birinin vereceği türden bir para sayılmazdı. Öte yandan bedava bir içecek için de iyi bir bahşişti. Chanyeol, yüzünü tehditkâr olmayan bir ifadeye nasıl sokacağını hatırlamakla uğraştı. Bu, bir zamanlar olduğu kadar kolay değildi artık. Vücudunu parlak renkli dövmelerle kaplayıp birkaç tane de piercing takınca, görünüşünün aksini söyleyen dostane bir gülüş olmaksızın seninle konuşmadan önce insanlar iki kere düşünüyorlardı. Dolayısıyla Chanyeol aradığı kişiyi bulmak istiyorsa rol yapmak zorundaydı. Üzerine düşen azıcık çabayı göstermezse Baekhyun'un havadan kucağına düşeceği falan yoktu. Neyse ki barmen onu kurtarıp ilk hamleyi yaptı. Adam elini uzatıp kendisini Johnny Anders olarak tanıttı. Chanyeol adamın elini sıkıca kavrayıp birkaç kez salladı. "Yeol." Johnny soru sorarcasına kaşlarını kaldırınca ekledi: "Sadece Yeol."

Buradaki ya da herhangi bir yerdeki kimsenin, gerçek ismini bilmesine gerek yoktu. Kendini her tanıttığında geri çağıracaksan geçmişi ardında bırakmanın ne manası vardı?

"Tamam o zaman. Sadece Yeol olsun." Johnny, muhtemelen kendisine yüklü bahşişler kazandıran gülümsemesiyle yeni temizlediği kulplu bardağı alıp asitli içecek musluğundan su ve buz doldurdu. "Nerelisin bakalım?"

Arkasındaki poker oynayan grup bir anda hakaretlerle tartışmaya başladı. Chanyeol, omzunun üzerinden baktı. Bir adam, arkadaşının hile yaptığına dair şüphelerini haykırırken öyle sert bir hareket yaptı ki yarı dolu birası sıçrayarak Chanyeol’un birkaç adım ilerisinde yere döküldü. Johnny sakin olmaları için adamlara bağırıp yine temizlemesi gereken bir başka pislik hakkında kendi kendine söylendi. Chanyeol kurumuş dudaklarına bardağını götürüp başını arkaya yatırarak suyun her bir zerresini kafaya dikti. Derinden bir rahatlamayla nefes verip bardağı geri iterek adamın yeniden doldurmasını istercesine başını salladı. "Boston," dedi sonunda.

Bilgi almak için sohbet açmak gibi bir amacı varsa her seferinde birkaç heceden daha fazla konuşmaya çalışması gerekiyordu. Ancak daha bunu denemesine fırsat kalmadan OFİSLER yazılı bir tabelayla işaretli arka koridordan gelen ayak seslerini işitti. Minyon, kızıl saçlı bir garson odaya girdi saçına son dokunuşları yapmak üzere duvarda asılı duran aynalı Miller tabelasını kullandı.

kafes dövüşü 2 || chanbaek Where stories live. Discover now