ep.2| karmaşa

274 60 95
                                    

Adımları uzun koridoru ardında bırakırken, bahçeye doğru hiç durmadan ilerliyordu. Gördüğü şey üzerine kendi kendine soracağı soruları yön değiştirmişti. Neler döndüğünü öğrenmek istiyordu. Arkadaşının onu neden göremedeğini anlayamıyordu.

Yer yer paslanmış olan mavi kapıdan dışarı çıkıp yeşilliklere doğru yöneldi. Arkasından gelen Namjoon son derece endişeliydi. Nefes nefese birkaç dakika önce pencerenin ardından baktığı ağacın önüne geldi. İnanamayan gözlerini etrafta gezdirdi. Daha deminki adam şuan orada bulunmuyordu. Kaşlarını çatıp alnındaki kırışıklıkları ortaya çıkardı. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Az önce göz göze gelmişlerdi.

O kendi kafasındaki düşüncelerle boğuşurken Namjoon zafer kazanmış bir edayla ''Sana söylemiştim. Burada kimse yok'' dedi.

Yüzünü hızla ona çevirip dudaklarını aralayarak ''Onunla göz göze geldim Namjoon'' dedi bir çırpıda. Sesi artık cızırdamaya başlamıştı. İçinde bir ağırlık vardı ama arkadaşı bunu anlamamaya yeminli gibiydi. Bu yüzden neler olduğunu tek başına anlamak zorundaydı.

Namjoon ''Gerçekte olmayan biriyle göz göze gelmek mi? Mükemmelsin'' diyerek alayla baktı ona. Seokjin o esnada ne diyeceğini bilemez halde nefesini atmosferle buluşturdu. Hemen ardından ellerini sıkıntıyla saçından geçirirken, güneş ışınları sarı tellerin arasında dans etmişti. Düşüncelerini dağıtmak istercesine kafasını hafifçe iki yana salladı. Gördüğü şey o kadar gerçekçiydi ki aklı almıyordu.

Çaresizliğini gören Namjoon, alayı bir yana bırakıp elini şevkatle arkadaşının omzuna attı. Ardından ''İyi misin?'' diye sordu. O da arkadaşı için endişeleniyordu fakat yapabileceği bir şey yoktu. Son zamanlardaki halleri de hiç hoşuna gitmiyordu zaten.

'İyi misin?' sorusundan sonra kendine aynı soruyu sordu Seokjin.Cevap bariz belliydi. Dudaklarını ince bir çizgi haline getirip ''Biraz yürüsem geçer sanırım'' diyerek kaçış yolunu seçti şimdilik. Konuşurken kasılan çene kasları sıkıntısını oldukça belli ediyordu oysa ki.

Daha deminki adımlarının ardından, bu seferki hızı bir bebeğin ilk adımları kadar yavaştı. Kendindeki değişimin farkındaydı. Son zamanlardaki rüyaları, duyduğu o saçma fısıltılar... Kendini tuhaf hissetmesine neden oluyordu. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bugün yaşadığı trajikomik olay. Hepsi birer saçmalıktı ve gün geçtikçe aklını kaçırmasına neden oluyordu.

Akşam saatlerinin yarattığı etkenle yavaşça ilerlediği sokak boştu. Batmakta olan kızıl güneş, kaldırımın ucunda duran yeşilliklere kadar her yeri kaplamıştı. Sakinlik sunar gibi bir havası vardı. Ufak bir iç geçirmesine neden olan bu güzellik şuan için bütün bu anlamsızlığı sansürlüyordu.

Dakikaların birbini kovalamsıyla ilerlediği sokakta kendi için yol bitimine gelmişti. Kırmızı tuğlaların ördüğü bahçe duvarını annesinin yetiştirdiği çiçekler süslüyordu. İki katlı ev, karşısında tüm görkemiyle dursa da onun için her şeyden uzak bir kaleydi burası. Sahip olduğu bu bahçe çimlerinde, verandaya bakan balkon penceresinde ya da oturdukları salonda hep bir eksiklik vardı ama kendini bildi bileli ait olduğu tek yer burasıydı. Yüzünü bile hatırlamadığı babası geldi aklına. Eğer babası hayatta olsaydı hala bunları yaşıyor olur muydu?

Bazı şeylerin ne kadar sorgulanırsa sorgulansın anlamlandırılamaması hayatın en önemli özelliklerinden biriydi. Onun nasıl hayattan ayrıldığını annesine her soruşunda kesin bir cevap alamamıştı. Birkaç şey mırıldanıp geçiyordu ve ardını gözyaşları takip ediyordu. Ondan arda kalan eşyalar çatı katındaydı. Bugüne kadar içindeki boğuşmasına yön verememiş, eşyalara bakmamıştı. Sadece küçüklüğünden beri onda olan bir müzik kutusu vardı ona dair. Belki de kaçmıştı. Ağır gelmesinden korkuyordu belki de. Ruhunda açılan yaraya tuz basmak gibi görüyordu belki de, kim bilir?..

CLE | taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin