Son Perde - 6.Bölüm : Hala Bizimle Misin?

Start from the beginning
                                    

"Kız çıktı. Tek başına. Alıyorum."

Hayatım boyunca hiçbir zaman çok hızlı düşünebilen, çok hızlı hareket edebilen, çok hızlı karar alabilen bir insan olmadım. Fakat bu cümle kulaklarıma ulaştığı anda beynim devreye bile girmeden delice bir şüpheyle beş adım geri gidip binanın içine girdim ve kapıyı kapattım.

"Bu da neydi?" dedim şok içinde, "Halüsinasyon mu?" Duyduğum ses gerçek miydi değil miydi bunu bile bilmiyordum. Kalbim deli gibi atarken bir kat yukarı çıktım ve merdivende bulunan küçük pencereden gizlice sokağa göz attım. Şimdi, durum şuydu... Saat 04.25. Bomboş bir sokak, kapımızın karşısında duran siyah bir BMW, takım elbiseli iki adam ve duyduğum o cümle.

"Kız çıktı. Tek başına. Alıyorum." Bu cümleyi duyduğuma her şeyin üzerine yemin edebilirim. O an sokakta benden başka kimse olmadığına göre bahsedilen kız benim. Peki korkuyor muyum? Asla. Peki kim bunlar? Ne yapmalıyım? Ne yapacağım? Kafayı yemek üzereyken merdivenleri çıktım. Eve geri dönüp hızla atan kalbimin sakinleşmesini bekledim ve telefonumu çıkarıp Mert'i aradım. Bu saatte arandığında en sakin kalabilecek isim Mert'ti. Telefon dördüncü çalışında açıldı.

"Zeyno? Ne oldu? Bir şey mi oldu? İyi misin? Gece'ye mi bir şey oldu? Kime ne oldu!" En sakinimiz bile pek sakin değildi.

"Bir şey yok, bir şey yok! Korkma... Onur hasta, ateşi 38'in üzerinde. Öksürüyor. Buraya gelebilir misiniz diyecektim?"

"On dakikaya oradayız." Mert telaşla cevap verip telefonu yüzüme kapatır kapatmaz montumu çıkardım ve önce odaya dönüp Gece ile Onur'u kontrol ettim. Sonra sokağa bakan oturma odamıza geçip perdeyi araladım. Araba hala oradaydı. Arabanın şoför koltuğunda oturan adamın yukarıya, buraya baktığını gördüm. Sonra arabaya yavaş yavaş sokaktan çıkıp gitti. Geriye ise sadece aklımda kalan plakası kaldı. 34 ZD 2725... Bu bir İstanbul plakasıydı. İstanbul'dan gelen iki adam evimizin karşısında durmuş benim tek başıma dışarı çıkmamı mı bekliyordu? Aklımı kaçırmak üzereydim. Nedenini sorgulayışlarım, anlam vermeye çalışmalarım kafamın içinde savaşıyordu adeta... Yaşadığım kaosla birlikte Onur'un yanına döndüm. Üzerini sıkıca örttüm ve ateşini bir kez daha ölçtüm.

"38..." dedim kendi kendime, "Biraz düşmüş..." Sonra elimi Onur'un alnına koydum, terlemeye başladığını gördüm. Ellerimi saçlarında gezdirdiğim sırada kapı çaldı. Korkarak yerimden sıçradım ve elim kalbimde kapıya doğru ilerledim. Kapının deliğinden tereddütle baktığım an Mert ve Burak'ı gördüm. Kapıyı açtım ve sessiz olmalarını işaret ettim.

"Gece uyuyor... Uyandırmayalım, bu saatte uyanırsa bir daha uyumuyor!"

"Tamam Zeyno. Bizimki nerede?"

"İyi mi?"

"Uyuyor... Ateşi 38.2'ydi, şimdi 38'e düşmüş."

"Ben birkaç ilaç getirdim. Bence kaldıralım, yemek yedirelim. İlaçlarını içsin eğer hala aynıysa hastaneye götürürüz." Mert montunu asıp yatak odasına doğru ilerlerken Burak'la peşinden ilerliyorduk.

"Gece'yi sallasana, uyanmasın..." Fısıltılı sesimle Burak'a Gece'yi işaret ettim. Burak başını sallayarak beşiğin başına geçti. Mert ve ben ise Onur'un başındaydık. Onur hala ter içindeydi, yüzü bembeyaz olmuştu...

"Sevgilim... Uyan hadi..."

"Zeynep... Beş dakika daha... Saat kaç?" Onur gözlerini açmadan kısık sesiyle mırıldanınca Mert'le göz göze geldik.

"Fena üşütmüş." dedi Mert, "Zeynep Gece'nin başına sen geç. Biz Burak'la Onur'u kaldırıp duşa sokalım. Kendine gelsin."

"Tamam... Dikkat edin. Soğuk suya tutmayın sakın."

Karantina SerisiWhere stories live. Discover now