O N - İ K İ

8.8K 565 715
                                    

Sinirli bir şekilde ona doğru döndüm.

"Aruna ne be?" Çatık kaşlarıyla dibime kadar girdi.

"Son kez soruyorum. Ne arıyorsun?" Geriye doğru büyük bir adım attım.

"Çantam nerede?" İfadesiz tutmaya çalıştığım yüzümden neler çevirdiğimi anlamış gibiydi.

"Aşağıda." Kafamı sallayıp yanından geçtim.

Kapıya varmıştım ki kolumdan sertçe çekildim.

"Beni aptal mı sanıyorsun?" Bakışlarım ona dönerken suratlarımız çok yakındı.

"Sanmıyorum, aptalsın zaten." Bileklerimi tek eliyle belimde birleştirdiğinde burunlarımız birbirine değiyordu.

"Sana zarar vermem, ailene veririm." Sütyenimdeki telefonu bana temas etmeden aldı.

"Çabuk kanıyorsun bu tür şeylere, Aruna."

"Safsın, bu seni daha tatlı yapıyor." Parmağıyla yanağımı okşamaya başladı.

"Seni o kadar uzun zaman bekledim ki..." Derin bir nefes aldı. "Yiğit'i istiyorum."

"Boşuna."

"O beni bulacak."

"Bulamaz."

"Bulur."

"Bulamaz."

"Bulur."

"Seneler sonra bile buldu beni, şimdi mi bulamayacak?" Yüzünde muzip bir sırıtış vardı. "Çok güveniyorsun ona."

Aynı şekilde gülümsedim. "Hiç olmadığı kadar."

"Gelmedin bana. Ben de seni, bana getirdim, Aruna."

"Evine hoş geldin, Aruna'm."

"Yiğit beni bulacak." Soğukkanlı bir gülüş attı.

"Bulması imkânsız, Aruna'm." Benden birkaç adım uzaklaştı.

"İzle ve gör küçük Şahmeran'cık." Bir an afallar gibi oldu.

"Aşağı ineceğiz, yemek yiyeceksin." Acıkmıştım.

Kafamı aşağı yukarı sallarken önden ilerlemeye başladı.

Yavaş bir şekilde onu takip etmeye başladım.

"Ayrıca hayırdır? Ne bu gelen giden beni tehdit ediyor?"

"Söz dinlemiyorsun, Aruna'm." Histerik bir gülüş attım.

"Karşınızda çocuk yok, aksine benim karşımda çocuklar var." Merdivenlerden yavaş bir şekilde inmeye başladık.

Büyük salon bakış açıma girdiğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

Aşırı derece büyüktü, gereksiz büyüklük.

"Tek başına mı yaşıyorsun?"

"Aynen öyle." Yemek masasına doğru ilerlerken etrafa kaçamak bakışlar atıyordum.

"Kaçamazsın." Kolumdan çekiştirerek sandalyeye oturttu. Kendisi de oturdu.

"Diyelim ki kaçtın... Pasaportun dahil olmak üzere bütün eşyaların ben de." Önümde ki tabağı alıp bütün yemeklerden koymaya başladı.

"Seni bulmam bir saniyemi bile almaz." Tabağı önüme koyduktan sonra kendi tabağını doldurmaya başladı.

"O tabağın hepsi bitecek, bitmezse zorla yediririm." Patates kızartmasından bir tane ağzıma attım.

"Beni nereden tanıyorsun?" Bardağıma ayran doldururken, kendi bardağına garip bir şey doldurdu.

"Yemek ye." Gözlerimi devirdim.

"Soruma cevap ver, Korhan. Ben canın sıkıldığında cevap vereceğin birisi değilim. Her soru sorduğumda cevap vermek zorundasın." Hiç takmadan yemeğine başladığında sabır çektim. 'Allah'ım senden mal istedim ama insan olanından değil. Lütfen geri al bunları.'

Önümdekileri yavaş yavaş yemeğe başladım.

Bana baktığını hissediyordum.

"Ne kadar güzel gözüktüğünün farkında mısın?" Duymamazlıktan gelip ayranımdan büyük bir yudum aldım.

"Saçların bir akşamüstü güneş batarken içtiğim o kırmızı şarap kadar güzel..."

"Güzelse bana güzel. Sana mı güzel?" Boğazını temizledi.

"Çok eskiden baban benim şöförümdü... Sürekli size gelip, giderdim.

Bir gün sağanak yağış vardı, o gün sınavın vardı ve okuluna gidebilecek bir şey bulamamıştın. Yürüyemezdin çünkü çok fazla yağmur yağıyordu ve sen çok hassas olduğun için kolay hastalanırdın.

Baban benden izin istedi seni götürmek için, sana belki daha yakın olabilirim diye kabul ettim." Gözlerini kapatıp, başını sandalyeye yasladı.

"Kızıl saçların ıslanmıştı, mavi gözlerin soğuk hava yüzünden dolmuştu. Suratın kıpkırmızıydı. Bana korku dolu bir şekilde bakıyordun." Gülümsedi, içten bir şekilde gülümsedi.

"Suratının hatları o kadar değişik ki... İlk defa bu kadar anlamlı bir yüz gördüm.

  Hem kızgın gibi net, hem de hiç kızmamışçasına sakin. Hem masumluğun ırzına geçmiş gibi sinsi, hem de hiç beyazlığını kaybetmemiş kadar masum.

İnceledim fotoğrafını, mimiklerini. O kadar olgun yüz hatların var ki... Sanki her şey yerli yerine oturmuş gibi ama bir yandan da o kadar bebeksi ki sanki daha hiç büyümemiş gibi.

Hayatı hiç öğrenmemiş bir çocuk kadar temiz ve hayatın içine batan bir serseri kadar kirli bakışlar..." 

"İroni kavramının can bulmuş hali gibisin aklıma geldikçe inceliyorum suratını. İnsanlara bakarsın sert bir duruşu vardır ya da bebeksi bir yüzü ama sen... Sanki bütün duyguların varoluş ve yok oluşu gibisin." Ağzımda ki lokmayı güçlükle yuttum.

Kehribar gözlerini açıp bana baktı. Ruhumu inceler gibi baktı... İçimi okur gibi baktı... Çıplak hissettiren bir şekilde baktı...

"Hiç çıkmadın aklımdan..." Kuruyan boğazımı ıslatmak için sertçe yutkundum.

"Gecenin bir yarısı... Tek başınaydın, korkmaman için yanına geliyordum. Kapıyı çaldığımda seninle karşılaştım, kızıl saçların dağılmıştı. Yarı kapalı gözlerin, büzülmüş dudakların..." İç geçirdi.

"Etkileyici ve asil bakışlara sahiptin. Her zaman gözlerinde ki güneşin pırıltısında, kirpiklerinin gölgesinde, gözlerinden akan yaşlarla yıkanıp, nefesinle kurulanmak isterdim."

Gözlerimin dolmasına engel olmak için tavana bakmaya başladım.

"Küçükken de böyle yapardın. Ağlamamak için yukarı bakardın, konuştuğun an gözyaşların ıslatırdı pembe yanaklarını." Dolu olan gözlerimi kırpıştırdım.

"Gözlerinden düşen bir damla, bin damlayı getirir, Aruna'm."

-BÖLÜM SONU-

Hoppa, bölüm.

Korhan, çok tatlısın kııııız.

Bugün ne çok bölüm attım öyle?

SINIR: 460 Oy, 500 Yorum.

Yeni Bölüm Düzenlenme Tarihi - Saati: 13.04.2024 16.04.

Yazar: Yağmur Yabalak.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: 4 days ago ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Ateş'in KızılıWhere stories live. Discover now