İKİNCİ BÖLÜM │ XXXV

116 7 3
                                    


XXXV


Pavel ile Andrey yan yana oturdular, onların yanına da Mazin, Samyolov ve Gusev kardeşler oturdu. Andrey sakallarını kesmiş, bıyıkları ise daha da uzayarak aşağı doğru sarkmış ve yuvarlak yüzüne bir kedi görüntüsü vermişti. Yüzünün görünümü oldukça değişmişti: Dudak kıvrımlarında sert, gözlerinde ise şüpheci bir ifade vardı. Mazin'in yüzü daha da solmuş gibiydi. Samyolov'a bakınca önceden olduğu gibi yine kıvırcık saçları dikkat çekiyordu. İvan Gusev de yine her zaman olduğu gibi bütün yüzünü kaplayan bir tebessümle gülüyordu.

Sizov boynunu bükerek, "Ah Fedya ah!" diye mırıldandı.

Ana, yaşlı adamın sorularını bir şey anlamadan dinliyor, oğlunun verdiği yanıtlara dikkatle kulak veriyordu. Yaşlı adam başını üniformasının yakasına dayamış sanıkların yüzüne bakmadan soruyordu. Anaya bu adam ve yanındakiler sanki o kadar da kötü kişiler değillermiş gibi geldi. Bir bir yargıçların yüzlerine bakarak tahminlerde bulunmaya çalışıyor, içinde usul usul bir umut kıpırdanıyordu.

Yüzü porseleni andıran adam, ruhsuz, ifadesiz bir sesle elindeki belgeyi okuyor, sesinden salona sıkıntı yayılıyor, insanlar bunalmış bir halde kıpırdamadan oturuyorlardı. Dört avukat alçak sesle ama canlı tavırlarla sanıklarla konuşuyor, hevesli, süratli kıpırdanışlarıyla kocaman kara kuşları çağrıştırıyorlardı.

Yaşlı adamın bir yanında şişman bedeniyle oturduğu koltuğu iyice dolduran küçücük patlak gözlü bir yargıç; diğer yanında da solgun yüzlü, kızıl bıyıklı, hafif kambur başka bir yargıç oturuyor, başını koltuğun arkasına yaslamış, gözlerini kısmış, bir şeyler düşünüyordu. Savcının yüzünde ise bitkin ve sıkıntılı bir ifade vardı. Yargıçların arkasında düşünceli bir ifadeyle sakalını sıvazlayıp duran, iri, güçlü yapılı çarın temsilcisi; kocaman güzel gözlü, güzel yüzlü, gür saçları sakalları ağarmış soyluların temsilcisi ve sürekli cüppesiyle koca göbeğini utanırcasına örtmeye çalışan ama bunu bir türlü beceremeyen eyalet başkanı durmaktaydı.

Salonu Pavel'in sert sesi kapladı:

"Bu salonda bulunanlar suçlular ve yargıçlar değil, şu anda zafer kazanmış olanlarla onların tutsaklarıdır."

Salona bir sessizlik çöktü ve ana bu sessizlikte, kendi kalbinin sesiyle birlikte bir kalemin kâğıt üzerinde çıkardığı sesi duydu.

Mahkeme başkanı kulaklarını dikmiş, bir şey bekliyormuş gibi duruyordu. Yanındakiler kıpırdanmaya başlayınca başkan, "Siz Andrey Nahodka, suçunuzu kabul ediyor musunuz..." dedi.

Andrey bıyıklarıyla oynayarak yaşlı adama bakıp yavaş yavaş ayağa kalktı ve her zamanki sakin, ahenkli sesiyle şöyle söyledi:

"Ben, ne kimseyi öldürdüm, ne de bir şey çaldım, tam tersine insanların birbirlerini soyup öldürdükleri bu düzene karşı çıkıyorum, bundan dolayı kendimi neden suçlu kabul edeyim?"

İhtiyar başkan zoraki ama ne dediği anlaşılabilir bir konuşmayla, "Kısa ve net yanıt veriniz," dedi.

Ana arkasında oturanların hareketlenmeye başladığını fark ediyordu. Kısık sesle bir şeyler konuşuyorlar, sanki porselen yüzlü adamın, üzerlerine örümcek ağı gibi yapışan konuşmasından kurtulmak istermiş gibi kıpırdanıp duruyorlardı.

Sizov, anaya doğru eğilerek fısıldadı:

"Nasıl yanıt verdiklerini duyuyor musun?"

"Fedor Mazin, yanıt verin..."

AnaWhere stories live. Discover now