İKİNCİ BÖLÜM │XXXI

132 7 4
                                    


XXXI


Ana içeri girip masaya oturdu, bir dilim ekmek aldı, ekmeğe şöyle bir bakıp tekrar tabağa koydu. Canı yemek istemiyordu, midesinde bir bulantı vardı. Vücudunu bir sıcaklık bastı, kendini halsiz hissediyor, başı dönüyordu. Mavi gözlü köylünün yüzü gözünün önünde canlanıyor, bu yüzde güvensizlik uyandıran bir şeyler varmış gibi geliyordu. Kendisini ele vereceği düşüncesine kapılmak istemiyor, ancak bu fikri de bir türlü içinden atamıyordu.

Neredeyse kendinden geçmiş bir halde, "Beni fark etti, durumu anladı..." diye düşünüyordu.

Ve bu düşünce, ısrarlı bir bulanıklık ve üzüntü duygusuna takılarak daha ileri gidemiyordu.

Dışarıda biraz önceki gürültünün yerini çekingen bir sessizlik alıyor, sanki ürkütülmüş bir şeyleri açığa çıkarıyor, loş hava her yeri, her şeyi kuşatarak yüreklere yalnızlık duygusu dolduruyordu.

Küçük kız kapıdan seslendi:

"Omlet ister misiniz?"

"Hayır, hiç canım istemiyor, bu gürültü patırtı korkuttu beni."

Küçük kız alçak ama heyecan dolu bir sesle anlatmaya başlayarak masaya geldi:

"Ne biçim dövdü emniyet müdürü! Ben oradaydım, her şeyi gördüm, bütün dişleri kırıldı adamın, kara kara kan tükürüyordu, gözleri kapanmıştı... adam katrancıymış. Çavuş bizim orada, zil zurna sarhoş, hâlâ da içiyor. Diyor ki, bunlar bir çeteymiş, bu adam da onların başıymış... Üçünü yakalamışlar biri kaçmış, bir de öğretmen yakalamışlar. Bunlar Tanrı'ya inanmıyorlarmış, insanları kandırıp kiliseleri soyduruyorlarmış, ne kötü... Bizim köylülerin bir kısmı acıyorlar adama, bir kısmı da işini bitirmek gerekirdi, diyorlar. Bizim burada da ne kötü adamlar var!"

Ana, kızın birbirini tutmayan sözlerini ilgiyle dinliyor, kendi sıkıntılarını unutmaya çalışıyordu. Kız ise dinleniyor olmaktan memnun bir halde daha da canlanarak kelimeleri arka arkaya döküyordu.

"Babamın söylediğine göre, bütün bunlar hep kıtlıktan oluyormuş. İki seneden beri köylüler topraktan doğru dürüst ürün alamıyor, bu yüzden herkes bunaldı ve bu tip insanlar ortaya çıktı. Toplantılar yapıyor, herkes birbirine bağırıp çağırıp kavga ediyorlar. Geçen gün Vasükov'un vergi borcu yüzünden eşyaları satılıyordu, muhtarın yüzüne bir yumruk geçirdi, işte dedi sana vergi borcum..."

Dışarıdan ayak sesleri geldi, ana masaya tutunarak ayağa kalktı. Mavi gözlü köylü içeri girip, "Çantan nerede?" diye sordu.

Çantayı eline alarak, "Boşmuş," dedikten sonra ekledi: "Marya, konuğumuzu eve götür."

Sonra da etrafına hiç bakmadan çıkıp gitti.

Küçük kız, "Gece burada mı kalacaksınız?" diye sordu.

Ana, "Evet, yarın köylü kadınlardan dantel almayı düşünüyorum," diye karşılık verdi.

Küçük kız hemen açıklamaya koyuldu:

"Burada kadınlar dantel örmezler, Darino'da, Timkova'da örüyorlar ama burada bulamazsınız!"

"O halde, ben de yarın oraya giderim..."

Ana, küçük kıza çay parasının yanında üç kapik de bahşiş verdi; kız pek sevindi buna. Sokakta ayaklarını çamurlara vurarak yürürken bir yandan da şöyle diyordu:

"İsterseniz ben Darino'ya gidiverir, kadınlara dantellerini buraya getirmelerini söylerim, siz de ta oralara gitmekten kurtulursunuz, on iki verstlik yol az sayılmaz..."

Anaحيث تعيش القصص. اكتشف الآن