İKİNCİ BÖLÜM │XXXIII

115 7 5
                                    


XXXIII


Ana, derin bir uykuya daldı hemen. Sabah, mutfak kapısının gürültüyle çalınmasıyla uyandı; hiç durmadan ısrarla çalınmaktaydı. Henüz hava aydınlanmamış, ortalık sessiz sakin bir haldeyken kapının bu şekilde çalınışı heyecan veriyordu.

Çabucak giyinip mutfağa koştu, kapıya yaklaşıp, "Kim o?" diye seslendi.

Yabancı bir ses, "Benim!" diye karşılık verdi.

"Sen kimsin?"

Kapının ardındaki ses yalvarırcasına fısıldadı:

"Açın lütfen."

Ana sürgüyü çekip kapıyı ayağıyla iterek araladı. İgnati içeri dalarak neşeyle, "Çok şükür! Yanılmamışım!" dedi.

İgnati'nin yüzünün rengi kül gibi olmuş, gözleri çukura kaçmış, üstü başı çamur içinde kalmıştı. Şapkasının altından sarkan kıvırcık saçları da darmadağın olmuştu.

İgnati kapıyı örttükten sonra fısıltıyla, "Biliyor musunuz?" dedi. "Başımıza çok kötü bir şey geldi."

Ana, "Evet, biliyorum," dedi.

"Nasıl?" diye sordu İgnati şaşkınlık içinde.

Ana olayı özetle, çabucak anlattı.

"Peki ya öteki ikisini yakaladılar mı?"

"Hayır! Onlar orada değildi. Askerlik zamanı gelmişti, acemi er oldular. Ama, Ribin'le birlikte beş kişiyi götürdüler."

İgnati derin bir nefes alarak, "Şimdilik paçayı kurtardım!" dedi. "Ama herhalde benim de peşimdedirler."

Ana, "Nasıl kurtuldun ellerinden?" diye sordu. Usulca odaya geçtiler.

İgnati kanepeye oturup odaya göz gezdirerek, "Ben mi?" dedi. "Jandarmalardan az önce korucu gelip, 'Hazır olun çocuklar, sizi ziyarete geliyorlar,' demişti."

Sonra güldü, koluyla yüzünü sildi ve anlatmaya devam etti:

"Ama, Ribin'i şaşırtmak hiç öyle kolay değildir; bunu da kanıtladı: 'İgnati, o yaşlı kadını anımsıyor musun?' dedi. 'Sen şimdi hemen kente gidiyorsun.' Bir de pusula yazıp verdi elime. Çalıların arasından sürünerek giderken onların geldiklerini duydum. Sayıları oldukça fazlaydı, her taraftan sesleri geliyordu alçakların. Fabrikanın çevresini kuşattılar. Çalıların arasına gizlendim, hemen yanımdan geçip gittiler. Onlar gider gitmez fırladım; iki gece bir gün durup dinlenmeden yürüdüm."

Halinden memnun görünüyordu. Gözlerinin içi gülüyor, dudakları titriyordu.

Ana semavere doğru giderek, "Dur, sana hemen bir çay yapayım," dedi.

"Şu pusulayı bir alın hele..."

Bacağını, yüzünü buruşturarak güçlükle kaldırıp kanepenin üzerine koydu.

Nikolay odanın kapısında belirdi ve gözlerini kısarak, "Merhaba yoldaş!" dedi. "İzninizle yardım edeyim."

Sonra eğilip, İgnati'nin ayağına sardığı kirli bezi çözmeye koyuldu.

İgnati, ayağını biraz çekerek, şaşkın bir sesle, "Yapmayın!" dedi ve anaya baktı.

Ana onun bakışını fark etmeden, "Ayaklarını alkolle iyice ovmalı," dedi.

"Doğru," diye onayladı Nikolay.

İgnati utangaç bir şekilde yere baktı.

Nikolay pusulayı fark etti ve alıp yüzüne iyice yaklaştırarak okumaya başladı:

AnaWhere stories live. Discover now