20.BÖLÜM 'Karışıklık'

7.2K 320 108
                                    

Merhabalar,

Bu bölümü yazarken çok ama çok yoruldum. İyi okumalar.

Sevgilerle,

-Ceren

XXX

Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı,

Macera değil.

Yaşamak, sade ''yaşamak''

XXX

Temmuzun tüm sıcağına rağmen üşüyordum. Üşüten neydi beni bilinmezdi, acı olmalıydı. Ellerimin titremesine engel olamıyordum bu da uyuşturucudan kaynaklanıyordu sanırsam. Göğüs kafesim bile hareket ediyordu. Boşluk bile hareket ediyordu benliğimde. Aynı olan tek şey ruhumdu, hala aynı kabuktaydı.

Elimdeki kitabın düşmesine engel olmaya çalışarak pikeyi biraz daha çektim. Ener beni sabaha karşı eve bırakmış ama ben uyuyamamıştım. Zaten ben geldiğimde kahvaltı saati yaklaşıyordu. Odamda kendimi toparlamaya çalışmış sonrasındaysa kahvaltıya inmiştim. Kahvaltı boyunca kılı kırk yardığım doğrudur. Zafer Çağan’ın olanları öğrenmesini istemiyordum.

Öğrenmemeliydi, hayatıma girmemeliydi. Öğrenince ne yapacağını da bilmiyordum gerçi. Kötü olan da buydu zaten. Kızar mıydı? Üzülür müydü yaşadıklarıma? Ya da umursamaz mıydı? Bunların hepsi birer ihtimaldi. Belki de kızıl bir şafak gibi sökerdi umut. Bunun için yeniden sevilmeliydim, yeniden nefes almalı.

Neyse ki Zafer Çağan olanları anlamamış, halsizliğimi hastalığıma vurmuştu. Kahvaltıda olabildiğince çok şey yemeye çalışıp durdum. Güçlü olmalı ve savaşmalıydım. Sabahtan beri yatağın içinde debelenip duruyordum. Uyku yoktu. Uyumaktan korktuğum için yoktu belki de. Gözlerimi kapattığım anda dört bir yanımı boşluk sarıyordu, sarmasındı.

Elimdeki kitabın diğer sayfasını çevirdim. Uğultulu Teperler’e  dün başlamıştım ama kitabın yarısına gelmiştim. Kitabı okuduğum anlarda içimde bir sıkıntı vardı. Yazarı, Heatcliff’i, Catherine’i, Edgar’ı anlamaya çalışmak çok zor olmuştu benim için. Beynim tüm çarklarını çalıştırıyordu. Catherine’den nefret ettiğim anda onu anlıyordum. Heatcliff’den tiksindiğim anda onu seviyordum. Edgar’a kızdığım anda ona acıyordum.

Uğultulu Tepeler’in karakterleri en az benim kadar karışıklardı. Kaostan doğmuş gibi karışıktım, kaos gibi karışıktım. Önüme çıkan her şeyi kaosa katabilirdim. Onu sevebilirdim, kaosu. Kimse benim gibi sevemezdi, kimse benim kadar sevemezdi. Yüreğimde asılı kalmazdı bu sevda, kaos elbet karşılık verecekti.

Midem bulanabilir, başım ağrıyabilir, içim dışıma çıkabilirdi. Ben en çokta o anlarda bendim. Tılsımım o zamanlar açığa çıkardı. Kaybedilmeyecek olandı tılsım.  Ne şimdi ne yarın. Yatağım bir bozkır olmuştu, tozlu yollarda dolanıyordum. Benliğimdeki her şeyi esir alan kasırgayı arkamda bırakarak yürüyordum.  Tüm sıcaklığına rağmen soğuktu bozkır. Her şey soğuktu.

Çalan telefonumun sesiyle bir anda irkildim. Kitabı yatağa bırakarak yavaşça komidinin üzerindeki telefonuma uzandım. Arayanı gördüğümde vücudum kendinden beklenilmeyecek tepkiler verdi. Ellerim donup kaldı, kalbim tekledi.  Arayan Enerdi, beklenilmedik bir şeydi bu benim için.

Ener beni iyi bir şey için aramazdı. Korkuydu tüm hissettiklerim. Deli gibi korkuyordum Ener ve onun yapacaklarından.  Yine de açtım telefonu, kaçmamalıydım.

KURUYAN YAPRAKLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin