XXX
Canlar bu bölümü yazarken çok yoruldum ama uzun bir bölümle karşınızdayım. Yorumlarınızı eksik etmeyin. Olası yazım hataları için özür dilerim.
Yazardan sevgilerle
-Ceren
NOT: Multimedia'da Ener var.
XXX
Döğüşenler de var bu havalarda
El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem
Ümit, öfkeli ve mahzun
Ümit, sapına kadar namuslu
XXX
Kendi içkimi seçmek için Ener’i takip etmeye karar verdim. İçimden bir ses onun alkole fazlasıyla düşkün olduğunu haykırıyordu. Bulunduğumuz odayı diğer odalara taşıyan koridorda yürürken Ener’in arka profilini izleme şansına sahip oldum. Gelişkin sırt kasları o yürürken giydiği siyah tişört sayesinde fazlasıyla belirgindi. Bu manzara bende kendimi öldürme isteği uyandırıyordu. Uzun boyu ve gelişkin kaslarıyla gerçek bir erkekti. Onun yanında minicik bir çocuktan farkım olmadığı gerçeği canımı sıkıyordu. Ener’in vücudu güvenli bir liman gibiydi. Sizi kolları arasına aldığında bırakmayacak kadar güçlü ve sonsuz. Gözleri gibi sonsuz bir görüntüsü var. İkisi de insanın kaybolmak isteyeceği cinstendi.
Kısa koridor bizi iki odaya çıkardı. Ener soldaki odaya girdiğinde hızlanarak onu taklit ettim. Bu odanın duvarları baştan aşağıya derin dondurucularla kaplıydı, onun dışındaysa başka hiçbir eşya yoktu. Az sonra Ener derin dondurucudan birini açıp kendine absınth çıkartıp dolabı tekrar kapattı.
Ener’in gelişkin bir koleksiyonu olsa da absınth olmasına şaşırmıştım. Çok sert olduğu için bulmak hayli zordu.
Koyu mavi gözlerini bana yönelttiğinde vücudumdaki rahatlığın giderek beni terk ettiğini fark ettim. Havadaki gerginlik somut bir hal alarak elle tutulacak bir duruma gelmişti. Ya da ben öyle sanıyordum. Onun gerilip gerilmediğini bilemeyiz.
Ondan bir hareket bekler bir durumda buldum kendimi, kötü bir hareket. Küçümseyici, yerin dibine sokan bakışlar bekliyordum. Oysa kurşun ağırlığındaki gözlerini gözlerime dikmekten başka bir şey yapmıyordu. Bu çok daha zordu ve öylesine tanıdıktı ki. Bana babamın buz mavisi gözlerini hatırlatıyordu. Hayali bir rüzgar tenimi yalayıp geçerken tek yaptığım onu taklit etmek oldu.
Gözlerimin kurşun ağırlığında olduğuna eminim. Enerle o kadar benzer ve farklıydık ki, ikiz gibiydik. İkimizin de bakışları ağırdı, farklılığımızsa bu ağırlığın sebebiydi. Benim sebebim hissizliğimken onun ki bana karşı olan sebepsiz nefretiydi.
Beni yalnız bırakmak için hareketlendiğinde onu takip ettim. Tekrar.
‘’ peşinden bu güzel koleksiyonu görmek için gelmedim. Bir parça almak için geldim. ‘’ bomboş çıkan ses tonumun kaynağı hissizlikti. Bu tavrına sinirlenmemiştim, kim düşmanına iyilik yapar ki?
Yüzünü bana dönmesini sağlayamamıştım ama durmasını sağlamıştım. Belki cüretimden, belki de sinirden. Son tahlilde durmuştu.
‘’ ne içmek istersin sert kız? Liköre ne dersin?’’
Az önce Cenker’in bana sert kız deyişini yediriyordu. Aklı sıra. Sesindeki soğukluk insanı titretecek cinsten olsa da bana işleyemezdi. Soğukluğuma bir can simidi gibi sarılmıştım, işte bundandır ki beni kendi silahımla vurmaya çalışması bu savaşı kaybetmesine sebep olacak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURUYAN YAPRAKLAR
Teen FictionBana göre her aile bir ağaçtı, yapraklarsa aile üyeleri. Ben kendi ağacımın kuruyan yaprağıydım. Yalnız, hastalıklı, çaresiz... Ener Demir, o da benim gibi kuruyan bir yaprak...