14

1.2K 95 39
                                    

Halsey - Eyes Closed

Odayı saran yoğun kahve kokusuyla başımı okuduğum kitaptan kaldırdım. Vücudum, Jaebum'un elinde tuttuğu siyah kupanın içindeki sıvıya çekilirken yüzümde minnet dolu bir gülümseme belirdi.

"Ah, teşekkürler Jae-ah."

Jaebum kendi kupasını iki eliyle tutup yatağın ucuna oturdu. Bakışlarını yere dikmişti. Bir süre, aramızda küçük bir sessizlik oldu. Sonra birden sırtını dikleştirip bana baktı. Dudakları aralandı, fakat sonra sormaması gereken bir şey soracakmış gibi durakladı.

Gülümsedim. Elimdeki kahveyi komodinin üstüne bırakıp ellerimi kahve fincanını saran ellerine yerleştirdim.

"Bana her şeyi söyleyebilirsin, biliyorsun."

Başını öne eğdi. Yutkundu. Ardından tekrar bana döndü.

"Jackson'ı... Seviyor musun?"

Tek nefeste hızlıca söylediği kelimeler, sanki ağzından kerpetenle sökülmüş de bu yüzden acı çekiyor gibi görünüyordu.

Jackson'ı... Seviyor muydum?

İki kelime.

Jackson'ı seviyorum.

Uzun zamandır kendime itiraf edemediğim gerçeklik beynime sert bir şekilde düştüğünde nefesimin boğazımdan tırmanamadığını hissettim.

"Noona..."

Jaebum bana seslendiğinde dolduğunu fark etmediğim gözlerimi kaldırıp ona baktım.

Jackson'ı... Seviyorum?

"Jeju'dan geleli 3 hafta oldu. Jackson hala ortada yok. Bu arada, onun yanında ne yapıyordun? Ayrıca neden kendini bu odaya kilitledin? Neden kendine zarar veriyorsun? Lay hyung ile neden konuşmuyorsun? Neden, Noona?"

Aralanan dudaklarımdan küçük ve güçsüz bir nefes döküldü. Sorularının hepsinin tek bir cevabı yoktu. Fakat ortak bir cevabı vardı.

"Jackson'ı... Seviyorum."

Kendi kendime fısıldadığım kelimeleri sesli söylediğimin farkında değildim. Gerçekleri kabul etmek, kalbimi daha önce hiç hissetmediğim şekilde yoğun duygularla ezdi. Bakışlarım Jaebum'un yüzüne çıktığında, yüzü hafifçe ekşidi. Onu umursamadım. Umursayamayacak kadar çok heyecanlı hissediyordum.

Yüzüme yayılan gülümsemenin ardından gözlerimde biriken yaşlar hızlıca yanaklarımdan kayarak dökülmeye başladı. Derin bir nefes alıp hıçkırıklarımı boğazımda boğmaya çalıştığımda gülerek yerimden kalktım ve ellerimi saçlarıma geçirip bağırdım.

"Onu seviyorum!"

Sıçrayarak uyandığımda, bakışlarım bulunduğum ortama bir süre adapte olamadı.

Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, tüm bedenim titriyordu.

Lanet olsun.

Yatakta doğrulup karanlık odayı dolduran güçsüz sokak lambasının ışığına baktım. Bir süredir Jaebum'un evinde kalıyordum. Jeju'dan geldiğim günden beri değişik bir ruh halindeydim ve nedenini bir türlü çözemiyordum.

Çözmek istemiyordun, Hae Rin.

Başımı iki yana sallayıp iç sesimi bastırdım. Bakışlarım komodinin üstündeki dijital saate kaydı. Gece yarısını çoktan geçmişti.

Amnesia | Jackson WangWhere stories live. Discover now