7

1.5K 118 43
                                    

JP Saxe - Same Room

Jackson'ın bakışları benim üzerimdeydi. Öyle ki bakışlarının ağırlığı omuzlarıma yük olmuştu.

Benim bakışlarım ise kucağında uzun saçlı bir kadın ile içeri giren ve bizi görmesine rağmen umursamadan kadını öperek odasına geçen Lay'in üzerindeydi.

Kalp kırığı ses çıkarır mıydı? Ruhumda yankılanan bu parçalanmışlık sesi kalbimden geliyor olmalıydı.

Evet.

Kalbimin kırıkları kemiklerime battı, ruhumu kanattı.

Ne yaptığımı bile bilmiyordum. Ayağa kalkıp odasına daldım ve Lay'in yavaş yavaş kızın kıyafetlerini çıkardığını gördüm. Sanki beynim, az önce gördüğüm gerçekleri idrak etmeme izin vermemek için daha çok kanıt istiyordu.

Lay'in dudakları kızın göğsünün altında durdu ve bana dönmeden buz kesmiş bir ses ile, "Ne var?" diye mırıldandı.

Sesimi bulabilmek için iki kere yutkunmam gerekmişti.

"Sen Shangai'da değil miydin?"

"Değildim ya da döndüm. Ne fark eder?"

Bana dönmeden elini kızın göğsüne çıkarıp sıktığında midemin gerçek anlamda ağzıma geldiğini hissettim. Kızın şımarık mırıldanması ile daha da kusacak gibi hissettiğimde, Lay bıkkın bir ses tonuyla bağırdı. "Çıkacak mısın yoksa izleyecek misin? Benim için iki türlü de sorun yok."

Dudaklarım aralandı ve göğsüme yayılan acı ile küçük ve acı dolu bir hıçkırık dudaklarımdan firar etti. Ayaklarım hareket etmiyordu. Vücudum donmuştu. Şok geçiriyor olmalıydım. Gerçek bir şok.

O sırada elimden tutup beni odadan çıkaran sıcacık elin sahibine minnettardım. Üstüme montumu ve ayağıma botlarımı giydirip beni evden çıkaran ellerin sahibine minnettardım. Çiseleyen yağmurun altında titreyen vücudumu saran sıcak kolların sahibine minnettardım. Gözyaşlarım ile ıslattığım montunu umursamadan saçlarımı okşayan ellere minnettardım.

Kaç dakika öyle ağladığımı bilmiyordum. Neden ağladığımı bilmiyordum. Lay'e ne olduğunu bilmiyordum. Acı neden bu kadar yoğundu bilmiyordum.

En sonunda ağlamaktan yorgun düştüğümde, dizlerimin altından tutup beni kucağına aldı ve yavaş yavaş yürümeye başladı. Başım omzuna düşmüştü. Bir elim omzuna tutunurken diğer elim dizlerimin altından tutan parmaklarının üstündeydi.

Parçalanmış haldeydim.

Acı vücudumu ele geçirmişti fakat nedensiz bir şekilde güvende hissediyordum. Sanki hiçbir şeyden çekinmeden acımı yaşayabilirmişim gibi, sırtımı yaslayabileceğim bir duvarım varmış gibi.

İhanete uğramış hissediyordum ama bir o kadar da güven doğuyordu içime.

Kırmızı arabanın önünde durduğumuzda kulağıma yaklaştı ve, "Boynuma tutun." diye fısıldadı. Kapalı gözlerimin ardından hissettiğim gözlerini görmek istedim. Sesindeki pişmanlığı duyabiliyordum. Suçlu hissediyor gibiydi fakat ben üstünde duramadan kollarım benden bağımsız bir şekilde boynuna dolandı.

Burnumu boynuna dayayıp derin bir nefes aldığımda hissettiğim duygular birbirine karıştı. Duyularım bu yeni varlığı incelerken, yoğunluğu ile başım döndü.

Beni tutan kollarından birini çekip arabanın kapısını açtı ve beni arka koltuğa yatırdı. Tam geri çekilecekken ellerimi göğsüne koyup onu kendime çektim ve gözlerimi araladım. Büyük kahverengi gözlerine düşen öfkenin gölgesi benim gözlerime de düştü. Benim gözlerime düşen acının gölgesi onun gözlerine yansıdığında dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi dolduran yaşların akmasına izin verdim.

Amnesia | Jackson WangWhere stories live. Discover now