4

1.7K 137 39
                                    

Lord Huron - The Night We Met

Klimanın sıcağında tüm vücudum uyuşmuştu. Alkolün, yorgunluğun ve en önemlisi sürücü koltuğunda oturan bu adamın kokusunun etkisi ile uyuklamaya başlamıştım.

Arabanın soğuk deri koltukları, bacaklarımın açıkta kalan kısımlarını ısırıyordu. Bilincim kapanıp giderken başımın cama doğru düştüğünü hissettim, sonrası büyük ve karanlık bir boşluktu.

Şimdi ise perdeleri açık pencereden giren güneş ışıklarının altında, büyük ve siyah çarşafları olan bir yatakta oturuyordum. Nerede olduğumu bile bilmiyor, darmadağın hissediyordum. Yandaki duvarda asılı olan boy aynasında gözümü gezdirdiğimde saçlarımın darmadağın olduğunu, gözlerimi çevreleyen maskara ve eyelinerın neredeyse yanaklarıma kadar aktığını ve dudaklarımın şiş olduğunu gördüğümde ellerimi panikle ağzıma götürdüm ve yataktan fırlayıp büyük odanın içindeki, banyo olduğunu düşündüğüm, kapıya koştum.

10 dakika sonra yüzümü ve saçlarımı yıkamış, kurutmuş, kendime gelmiştim. Kıyafetlerim için yapabileceğim bir şey olmadığı için çizmelerim ile çantamı elime aldım ve yatağın yanına bırakılan terlikleri giyip odadan çıktım.

Büyük cam merdivenlerden inerken içinde bulunduğum evin büyüklüğü hakkında düşünüyordum.

Mutfaktaki ada tezgahın önünde bulunan yüksek taburelerden birine oturmuş bir şeyler içen Jackson'ı gördüğümde dudaklarım aralandı. Üstünde kolsuz, beyaz ve oversize bir tişört, altında ise dar siyah bir kot vardı. Çok... Spor ve genç duruyordu.

Merdivenin son basamaklarını inip yanına yürüdüm. Ayak seslerimi duyduğunda bana doğru döndü ve beni görünce kaşlarını kaldırdı.

"Uyandın mı? Günaydın."

"Günaydın..." Cümlemin devamını getiremedim. Nerede olduğumu, burada ne yaptığımı sormak istiyordum fakat zaten belliydi. Arabada sızmış olmalıydım. Evimi bilmediği için beni kendi evine getirmişti. Gözlerimi devirip dramadan fırlama bu sahneye güldüm.

Elindeki fincandan son bir yudum alıp ayaklandı. "Kahvaltı yapmak istiyorsan hizmetlilerden istediğin herhangi bir şeyi isteyebilirsin, benim çıkmam gerek."

Çizmelerimi ayağıma geçirdim. "Gerek yok, beni de metro veya otobüs durağına falan bırakırsan sevinirim."

Tekrar kaşlarını kaldırdı. "Olur."

Birlikte evden çıkarken istemsizce yanımda yürüyen adamı izliyordum. Soğuk ama güneşli bir gündü. Güneş ışınları kusursuz yüz hatlarında dolanıyor, çıkmaya yüz tutmuş sakallarını belirginleştiriyordu. Saçları dağınıktı, duştan sonra öylesine kurutmuş olmalıydı. Ellerimi saçlarının arasında gezdirme isteği içimi doldurduğunda bu düşünceden kurtulmak için başımı hafifçe iki yana salladım. Bakışlarım kıyafetlerine indiğinde kaşlarım çatıldı. İnce kolsuz tişörtünün üstüne giydiği siyah deri montu ile üşümeyecek miydi?

Omuz silktim, beni ilgilendirmezdi.

Bir anda durup bana döndüğünde bakışlarımı etraftaki ağaçlara çevirdim ve ellerimi cebime koyup hiçbir şey bilmiyormuş gibi ıslık çalmaya başladım.

"Araba garajda, burada bekle."

Dalgın dalgın başımı sallayıp elimle onu onayladım ve etrafımı inceliyormuş gibi yapmaya devam ettim. Küçük, sahte bir öksürük duyar gibi olduğumda bakışlarım ondan tarafa döndü fakat arkasını çoktan dönmüştü. Gözlerim kısıldı.

Amnesia | Jackson WangWhere stories live. Discover now