lakin

504 47 29
                                    


kahvaltı günün en önemli öğünüdür, iyi bir uyku vücudu dinç tutar, bazı insanlar sevilmek içindir, ben de seni sevmek için

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

kahvaltı günün en önemli öğünüdür, iyi bir uyku vücudu dinç tutar, bazı insanlar sevilmek içindir, ben de seni sevmek için.

kollarını uzatıp da ulaşamadığın her hayalin içinde bir ukde olarak kalması senin kaderindir, istediğin her şey olmaz; bazen olur ama artık sen istemiyorsundur. çok sevdiğin her insanı istediğin zaman göremezsin, bazen karnın aç yatarsın çünkü artık yorulmuşsundur, duvarlar üstüne gelir ama sen geri çekilmezsin çünkü yorgunsundur.

dizlerimin üstüne çöküp de beni sevmen için yalvardığım gecenin üstünden iki gün batımı geçti. eve geç gelmelerin arttı o günden sonra ve çocuklar yanımda kalmayı bıraktı çünkü herkesin kendi hayatı vardı.

dizlerimin üstüne çöküp de beni sevmen için yalvardığım gece dizlerim çok acıdı, sert zemin ama en çok da sessizliğin dizlerimi kanattı. ceketini alıp da çıkışın, asla kilitli olmayan odana girip o kadınla olan fotoğrafına bakarak ağlamama neden oldu. neden sevilmedim, diye sordum. ileride sevilirim diyerek geleceğe attığım bu yük dağ gibi oldu yuvarlanarak ve sırtıma bindi tıpkı diğer acılarım gibi.

bir sabah annen, diğer sabah da annem aradı. ablan akşamları aradı anlaşmışlar gibi. bayan kang bitiremediğim tabakları önümden aldı sakince. ruby koşarak yanıma geldi, gözlerimin içine bakıyordu. dizlerimin üstüne çöküp de beni sevmen için yalvardığım gece de ruby yanımdaydı, gözlerimin içine bakmıştı yine. senin aksine acımı anladığını fark etmiştim.

alelacele çekilen nikah fotoğrafımız kucağımdayken duvarlara baktım. üstüme gelmeyi kesmişlerdi ve bu durum beni şaşırtmıştı bir süreliğine.

uzun süredir titreşimde olan telefonum ansızın çalmaya başladı, ekranda adını görmeyi bekledim ancak olmadı, annem arıyordu.

"nanami hastaneye gelmen gerekiyor."

"neden?" diye sordum. ellerim titremeye başlamıştı, sana bir şey olmuş olabileceği hissi içimi yiyip bitirmişti bir anda.

"amcan rahatsızlandı,"

ben henüz 17 yaşındayken, çat kapı evlerine gidip de saatlerce oturduğumuz, durup dururken uzun uzun sarıldığımız, dertleştiğimiz o anlar gözümün önüne geldi. içim burkuldu, neden diye sordum cevabını alamayacağımı bilerek. amcamın rahatsızlanmadığını, bu dünyadan göçüp gittiğini biliyordum çünkü annem böyleydi. annem olayları hafifleştirerek söylemek isterdi, en az acıyla yaşansın diye.

"anne, amcam gitti mi?" diye sordum. emin olmak istiyordum.

derin bir nefes aldı, anlamıştım amcam artık yoktu.

üzüldüm.

oturduğum yerden kalktım, ani kalkış başımı döndürdü ama umursamadım. üstüme gelen duvarlara gittim, üst kata çıktım sonra bahçeye. bayan kang öylece beni izledi, ben de acı içinde kıvranan kendimi. balkona çıktım, soğuk içimi titretti. balkon demirlerine baktım, yumruklamak geldi içimden, yumrukladım da. ellerim kanadı, gözyaşlarım boynuma doğru uzun bir yol çizdi, içimdeki büyük acı dışarıya çıktı.

bayan kang telaşla balkona çıktı, bağırdım. boğazım acıyana, yırtılana kadar bağırdım. dakikalar seneler gibi geçti, bayan kang beni içeri aldı, ince bir battaniye örttü omuzlarıma. tıpkı taeyong gibi kokan battaniye beni daha çok ağlattı ama sesim artık çıkmıyordu.

dış kapı açıldı hızla, taeyong'un telaşlı yüzü gözüktü, arkasında da üyeler vardı.

taeyong öylece bana bakarken üyeler yanıma geldi, haechan sımsıkı sarılırken yuta neler olduğunu soruyordu.

ah, dedim.

ne üzücü bir an ama.

yıkılıyorum tanrım, dedim. bak sonunda devriliyorum artık.

ben öylece duvara bakarken taeyong üyeleri dışarı çıkardı, hep oturduğu koltuğunu karşıma çekti. suratıma baktı öylece. hep sevdiğim yüzüne baktım, başımı çevirdim, battaniye omuzlarımdan kaydı, montumu alıp evden çıktım.

***

sonsuzluk gibi süren acı dolu cenaze töreni ve gazetecilerin anlamsız soruları sonunda bittiğinde kendimi evimizin karşısında öylece dururken buldum. giden amcama üzülmeme bile izin vermeyen gazetecilere sinirlendim, durmayan gözyaşlarıma, taeyong'a. gittiği için amcama da sinirlendim.

simsiyah kapımız sımsıkı tuttuğum anahtarımla açıldı, girişteki portmantoya baktım önce. taeyong hala evdeydi. sinirim daha da kuvvetlendi, kapıyı açık bırakıp içeri adımladım yavaşça. gitmeden önce oturduğum koltuğa oturmuştu, battaniye kucağındaydı, büyük gözleri televizyon izliyordu. ekranda ben vardım, cenaze töreni çabucak ekranlara düşmüştü.

"amcam gitti." dedim ellerim titriyordu. "amcam öldü taeyong." televizyona bakan büyük gözleri bana döndü, "tanımadığım onlarca insan bana sabır dilemek yerine seni sordular. eşiniz nerede bayan lee?"

"neden gelmedin?" dedim.

bir adım attım ayağa kalktı. "herkes seni aradı taeyong," dedim gücümün sonunu kullanıyordum. "neden açmadın?"

cevap vermedi.

"iyilik meleği lee taeyong...milyonlara gülümseyen yüzün hiçbir suçu olmayan birisine karşı dümdüz oluyor."

cevap vermedi. parmaklarının arasındaki kumandayı sıktığını gördüm, sinirleniyor mu üzülüyor mu anlayamadım umursamayıp devam ettim.

"senden sadece beni sevmeni istemiştim," dedim. "sevilmesi zor bir insan olduğum için özür dilerim."

adımlarım geri geri gitti, evin anahtarlarını girişteki kaseye bıraktım açık kapıdan arkamı dönmeden çıktım. bacaklarım titriyordu, ayaklarım birbirine dolanıyordu ama devam ettim.

peşimden gelmedi.

creep ¦ lee taeyongWhere stories live. Discover now