yaşamaksa yaşadım

541 48 50
                                    

"gözlerini kapatmazsan gidemem stella

Ups! Tento obrázek porušuje naše pokyny k obsahu. Před publikováním ho, prosím, buď odstraň, nebo nahraď jiným.

"gözlerini kapatmazsan gidemem stella."  

"jungwoo tanrı aşkına ağlamayı keser misin artık?!" 

ağlaması yavaş yavaş kesilirken omzuma daha çok yerleşti. "ne yapayım?" dedi. yumuşacık sesi beni gülümsetirken uzanıp filmi kapattım. itiraz etmek için ağzını açacağı sırada susturdum. "ağlamaya mı geldin sen buraya?" Omuz silkti. 

"ne oldu sana jungwoo?" 

"bir şey olmadı." dedi. koltuğun kenarındaki örgü çantama baktığını gördüm, ruby koşa koşa yatağından kalkıp yanımıza geldi. "taeyong'a atkı örüyorum." dedim. "aptal." dedi bir yandan da ruby'nin tüylerini okşuyordu. 

"konuşmuyor mu hala?" kafamı salladım, örgü çantası gözümde büyüdü. ipler boynuma dolanmış gibi hissettim, şişler teker teker kalbime batıyormuş gibi. "taeyong hyung salağın önde gideni." ayağa kalkıp çantadan atkıyı aldı. "bana ver sen bunu, güzelce takarım." 

"sana da örerim." dedim. gülümsemeye çalışıyordum ancak işe yaramıyordu. taeyong ile en son doğum gününde konuşmuştuk. o zamandan bu zamana neredeyse bir ay geçmişti, o gün bir şeyler düzeldi sanmıştım ancak işler sandığım gibi gitmiyordu. 

jungwoo koyu yeşil atkıyı özenle boynuna dolarken onlar olmasaydı ne yapardım diye düşündüm. albüm kayıtları devam ediyordu, taeyong doğru düzgün eve gelmezken çocuklardan bir tanesi her gün bizde oluyordu. kendi aralarında bir düzen oluşturmuş gibilerdi, bugün jungwoo ile oturduğumuz bu koltukta dün sicheng ile oturmuştum. ondan önce de johnny ile. jungwoo'nun dediğine göre taeyong yarın eve gelecekti ancak ben çoktan umudu kesmiştim. 

elimden hiçbir şey gelmiyordu, kolundan tutup da eve getirebilecek birisi değildim. taeyong da öyle birisi değildi. her gece o gün evde kim varsa ona küçük bir yatak hazırlıyor, taeyong'un kilitli kapısının önünden ağlamadan geçmeye çalışıyor ve kendimi odamıza zor atıyordum. rutin haline gelmeye başlamıştı ancak ben alışmak istemiyordum.

"uykun geldi değil mi?" 

jungwoo olumsuz anlamda başını sallarken koluna vurdum hafifçe. "jungwoo dört oldu esnediğin, itiraz yok yatağını hazırlıyorum." jungwoo kolumu tutmaya çalışırken ayağa kalktım, kilere doğru ilerlerken dış kapı açıldı ve taeyong içeriye sarsılarak girdi. telaşla kapıya doğru ilerleyip taeyong'un kolundan tuttum. jungwoo da patırtıyı duyup girişe gelmişti. "jungwoo tut kolundan."

taeyong'u güç bela salona taşıdıktan sonra jungwoo'ya baktım. "sen taeyong hyung ile ilgilen ben sonra gelirim."

"jungwoo dur, bu saatte nasıl gideceksin? kal burada."

"hyung'un arabasını alırım." ikna olmadığımı görünce omzumu sıktı. "johnny hyung'u çağırırım, endişenme anne."

"jungwoo cid-"

"gittim ben!"

jungwoo bana el sallayıp uzaklaşırken bir yandan da telefonuyla uğraşıyordu. kısa bir süre sonra telefonda johnny'nin sesini duyduğumda az da olsa rahatlayarak kapıyı kapadım.

taeyong koltuğa boylu boyunca uzanmıştı, yarı açık gözleri gözlerimi buldu. "içtin mi sen?" dedim. sinirlenmiştim. günler sonra eve gelmişti, sarhoştu. günler sonra eve gelmişti, günlerdir konuşmuyorduk, günler aleyhimize işliyordu.

"neden bunu yapıyorsun?" diye sordum. cevap vermeyeceğini düşünüyordum ama şansımı denemek istemiştim. "sebebi yok." diye mırıldandı, sesini zar zor duymuştum. kelimeleri yuvarlıyordu, kahkaha atmak, onu kendine getirene kadar bağıra bağıra gülmek istiyordum ama vazgeçtim. mutfağa doğru ilerledim, klişeydi biliyordum ama acı bir kahve yapmak istiyordum. mutfak dolaplarını karıştırdım, yalnızca birkaç kez önünden geçtiğim mutfağı alt üst ettim ama yine de kahve bulamadım. bayan kang'ı aramayı düşündüm ama muhtemelen uyuyordu, bu saatte onu rahatsız edemezdim, büyük mutfakta birkaç tur daha attım. hem sinirden hem de üzüntüden yanaklarım kızardı ama içimdeki yangını dindirmek için bir yudum su bile içmedim.

elimden bir şey gelmedi, mutfaktan çıktım. taeyong hala aynı yerde yatıyordu, bir kolunu omzuma attım üç kez ayağa kaldırmayı denedim, iki kez neredeyse düşecekken belinden yakaladım, dört kez nefesini hissettim saçlarımda elim ayağıma dolaştı ama aldırmadım devam ettim. kilitli kapısının önüne ulaştığımızda derin bir nefes aldım, "anahtarın nerede?" cevap vermedi, yine. boştaki elimi ceplerine yönelttim, kafasını sağa sola salladı. "kilitli değil ki," diye mırıldandı. "hiç kilitlemedim." boştaki elim havada kaldı, her gece kilitlediğini sandığım kapı hep ardına kadar açılıyordu da ben bilmiyordum. üzüldüm, buna da üzüldüm kahveyi bulamayınca da üzülmüştüm, örgü çantamdaki atkıya da üzülmüştüm ama en çok buna üzüldüm. kendisine kumdan bir kale ören taeyong'a, o kaleyi demirden sanan bana, bir tekmeyle yıkılabilecek bu kaleye, bu eve, mutfağa, odamıza ve kilide.

kapı ardına kadar açıldı, öyle ki kapının duvara çarpma sesini duydum bunu da umursamadım taeyong'u yatağına doğru ilerlettim. onu yatağına, elimden geldiğince, yavaş bir şekilde bıraktım, taeyong birkaç mırıltı çıkardı gülmek istedim ama üzgünlüğün dibini yaşıyordum. önce ayakkabılarını çıkardım, sonra çoraplarını. ayaklarındaki yaraları gördüm, büyüklü küçüklü yaralar beni daha çok üzdü. pratik yaptıklarını, çok çalıştıklarını biliyordum ama çalışmaktan ayaklarında yara çıktığını bilmiyordum. banyodan uygun kremleri buldum, yaralarına sürdüm. ayak bileğindeki ufak kesiğe eczaneden öylesine aldığım ayıcıklı yara bandını yapıştırdım.

yaralarını sardıktan sonra taeyong'a baktım, uyuyordu. kızgınlığımın geçtiğini fark ettim. günler sonra eve sarhoş gelmesinin artık bir önem arz etmediğini fark ettim. eve gelmesi benim için yetiyordu.

üstüne iyice örttüm, son kez ona baktıktan sonra odadan çıkmaya hazırlanıyordum ki çalışma masasında ona evlendiğimiz gece bıraktığım notu gördüm. kötü el yazımla, titreyen elimle yazdığım 'sıkı çalıştın taeyong' yazısı masasındaydı. bir hıçkırık ve birkaç gözyaşı kendisini serbest bıraktı, omuzlarımın ağrısını hissettim yavaş yavaş, odadan çıkmak istedim bir an önce ama ayaklarım gitmedi. masasındaki ters çevrilmiş çerçeve dikkatimi çekti, gözyaşlarımı sildim. çerçeveyi kaldırdım, oradaydı. benim bu kaleyi demirden sanmama neden olan şeyi yaşlı gözlerimle görebiliyordum.


                                                                                   21

Ups! Tento obrázek porušuje naše pokyny k obsahu. Před publikováním ho, prosím, buď odstraň, nebo nahraď jiným.

                                                                                   21.09.2018                                          

lee taeyong bana hep kalbinde olacağıma dair söz verdi :)




Sa, ben geldim. 

creep ¦ lee taeyongKde žijí příběhy. Začni objevovat