merak etme

565 46 66
                                    

yirminci yaş günüm biraz olaylıydı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

yirminci yaş günüm biraz olaylıydı. 

üniversitem biraz kalabalıktı ve her topluluktan insan vardı. zıt görüşler çoğunlukla karşı karşıya gelirdi ve olan arada kalan benim gibi birkaç tarafsıza olurdu.

kampüsteki küçük fırından kendim için aldığım tek kişilik pastayı üç kişilik arkadaş grubumuza götürürken kendimi bir anda karmaşanın içinde bulmuştum. polislerin yaklaştığını belirten siren sesleri her yerdeydi, pastam avuçlarımdan kayıyordu ama onu düşünemeyecek kadar şoktaydım çünkü birkaç kişi biricik arkadaşım sehun'u yere yatırmış dövüyordu. koemi'yi görmüştüm saçı başı dağılmıştı, birisi onu da dövmüş olmalıydı. güzelim kahverengi saçlarının arasından yaprakları temizliyordu. ansızın kolumdan çekildi, eylemin ortasında öylece kalmış, avuçlarının arasındaki pastayı zar zor tutmaya çalışan ben, kolumdan çeken kişinin kim olduğuna bakmadan onu sertçe itmiş sehun'a doğru koşmaya başlamıştım.

dayak yiyen sehun'u kurtarmak için elimdeki pastayı onu tekmeleyen adamın suratına yapıştırmış, adamın kısa süreli duraksamasını fırsat bilerek sehun'u kolundan tuttuğum gibi çekmiş, koemi'yi de elinden tutup oradan uzaklaştırmıştım. 

kampüsten çıkarken hızla arkamı dönmüştüm, biz çıktıktan sonra her şey daha da karışmış gibiydi.

"seni kim dövdü?!"

beni aniden kendime getiren ses koemi'ye aitti. "kimse dövmedi." demiştim. koemi elini yanağıma atmış bir yandan da bağırmaya devam etmişti. "yanağın morarmış!" dedi.

sehun daha fazla kendini tutamayıp kendisini yere atmış haykıra haykıra gülmeye başlamıştı, kaşının patladığını görmüştüm, sonbaharda olmamıza rağmen giydiği beyaz tişörtün her tarafı kan olmuştu. "pasta yaban mersinliydi," demiştim sehun'un yanına otururken. "kimse beni dövmedi koemi, yanağıma pasta bulaşmış." 

dedim ya, yirminci yaş günüm biraz olaylıydı. biz öylece yerde otururken polis arabalarından birisi yanımıza yaklaşmıştı, bir geceyi suçsuz yere nezarethanede geçirmiştik. komikti, annem olayı biraz abartıp evden gelirken iç çamaşırı getirmişti. doğum günü hediyem anlamsızca bir çift iç çamaşırıydı. birbirimize bakıp gülmüştük. o an umursadığım şey, suçsuz yere parmaklıkların ardında kalmak değil de arkadaşlarımla olmaktı.

şimdi yaşadığımız yere yakın bir barınakta tam karşımdaki tozlanmış takvime bakarken iki yıl on ay geçtiğini gördüm. o kadar zaman önce neredeydim şimdi neredeyim diye düşündüm. taeyong'un eve geç geleceğini öğrendiğim günlerde, bu bilgiyi bana yuta veriyordu, bu barınağa geliyor ve büyük yaraları olan yavru köpeği veterinere götürüp getiriyordum. taeyong'un doğum günü yaklaşıyordu. onun doğum günü de benimki gibi olaylı olmasın, doğum günü hediyesi olarak benim gibi annesinden iç çamaşırı almasın diye bu barınağa gelmiştim. 

taeyong, ünlü dergilere verdiği röportajlarında bir köpeğinin olmasını istediğini söylemişti, eşimi dergi sayfalarından tanımak, onun ne istediğini bir deste saçma bilgilerle dolu kağıttan öğrenmek beni bir hayli üzmüştü ama yapabileceğim bir şey yoktu. taeyong'un bu haline sabretmeli ve düzelmesini beklemeliydim.

creep ¦ lee taeyongWhere stories live. Discover now