74. Bölüm

1K 122 52
                                    

Gülnihal başındaki garip ağrıyla birlikte geçirdiği saatler sonrası daha da yorgun hissetmeye başlamıştı. Başını ve kalbini aynı anda sızlatan şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Üzerinde durmak, zihninin bir parçasını da bu konuya ayırmak istemedi. Çünkü yeterince tasası vardı ve  bir taneye daha hiç gerek duymuyordu.

Yusuf diye mırıldandı. Aklı sadece ondaydı. Her dakika, her saniye. Gönlünün penceresi sadece ona açıktı çünkü. Bu durum aşkın hangi haliyle izah edilirdi katiyyen anlayamıyordu.

Aynı sıralar İstanbul'un semaları da bir miktar karışmaktaydı.

Caddeden geçerken durakladı Dilruba. Oradan ayrılan ara sokaklardan biri denize çıkıyordu. İşte tam orada durdu. O sabit kalmıştı ancak, yer ayağının altından kayıyordu olmalıydı. Gemiler limana çekilirken, kıyı güvenliği için zabitler geziyordu. Yer yüzünde bunca koşturma olurken gökyüzünde ki olağan aynı zamanda tedirgin edici akış onu hayrete düşürdü..

"Şu martılar ne enteresan kuşlar" dedi. "Yağmur başlayacak, neredeyse deniz ve ufuk çizgisi birleşti ama onların umrunda değil" hayretle gülümsedi.

Ağırlık nedeniyle ağrıyan kolunu bir kaç deneme sonrası zor da olsa biraz yukarı çekmeyi başarmıştı..

İkinci ara sokaktan girip sağa döndü. Kestirmeden evin yakınındaki ağaçlı yola çıkmaya çalışıyordu. Sonrası karanfil sokak ve nihayetinde ev olacaktı.

Fakat vaziyet ulaşım planının o kadar kolay nihayete eremeyeceğinin tam aksini gösteriyordu. Çünkü yağmur ha yağdı, ha yağacaktı.

Ve işte ilk damla düştü yüzüne. Sağ elindeki poşetleri yere bıraktı ve sol kolunun altındaki meyve dolu kağıt keselerini sabitledi.

"Ah Dilruba! Gurur yapacak ne var. Bıraksaydın taşısaydı işte. Aklından zorun mu var senin!" diye söylendi kendi kendine. Tahmini 15 dakika önce, Ömer elindeki büyük torbaları görünce bu teklifi ona sunmuştu çünkü.. Fakat Dilruba hiç düşünmeden reddetmiş ve yardıma ihtiyacı olmadığını söylemişti.

"Neyse" dedi ve eğilip yerdeki poşetleri almak için uzandı. İşte o an, son dönemlerde yaşadığı garip enstantanelere bir yenisi daha eklendi..

"Ben taşırım"dedi Ömer. Takribi 15, 20 saniyelik şaşkın bakışma sonrası hızlıca doğruldu Dilruba. Peçesi yüzündeki şaşkınlığını gizlemişti ama bakışlarını, asla.. Kısa bir süre tevafuk eden ikinci bakışma sonrası gözlerini yere indirdi..

"Teşekkür ederim"

İçinden 'insAllah duymamıştır' diye geçirdi. Onun için kötü bir zamanlama olmuştu. Lakin çok üzerinde duramadı. Yağmur taneleri sanki küçük şemsiyelere tutunmuş gibi usul usul dökülürken yer yüzüne, sokaklar biraz toprak biraz da bölgede her bahçeyi çevreleyen muhteşem hanımeli kokusu ile şenlendi. Ne muazzam bir andı. Anlık bir düşünce ile yokladı beyni kalbini, Romantik denilebilecek bir anın içinde seyrettiği kişi gönül bağı kurduğu kişi olsaydı ya? Her şey şuan olduğundan çok daha güzel mi gözükürdü acaba?

"Biraz emri vaki oldu, umarım size rahatsızlık vermememişimdir"

"Efendim" daldığı sular çekilince karaya vurdu Dilruba.

"Muhtemelen yalnız yürümek istemiştiniz"

"A yo yoo, bilakis bana yol arkadaşı oldunuz, üstelik... " Gözleri ile ellerindeki poşetleri işaret etti "oldukça zor taşıyordum. Teşekkür ederim" dedi gayet şeffaf ve naif bir ses tonuyla.

"Rica ederim" dedi Ömer gözlerini önüne çevirirken. Hafif bir şekilde de gülümsedi tabii.

Aynı vakitlerde Gülnihal hala içindeki garip ve iç karartıcı hissiyat ile gün geçirmekteydi.. Ve bu durumu hiç ama hiç sevmiyordu. Biraz değişmiş, eski evham gömleğini çıkarmış olsa da, endişe ve kötü varsayımlardan tam anlamı ile sıyrılabilmiş değildi.

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt