54. Bölüm

4.5K 360 129
                                    

Akşam yemeği büyük masanın etrafında bir kaç cılız mum ışığı eşliğinde keyifle yendi. Ardından elbette ki olmazsa olmaz bol telveli ve sade Türk kahveleri içildi.

Hamza gece boyu sadece bir göz yanılgısından ibaret olarak nitelendirdiği görüntüyü düşünmekle meşguldü. Hafızasının kara bulutlarını dağıtmak için kolları sıvayıp bulanık zihnini önemsememe kararı aldı. Fakat bu kararının da ona bir getirisi olmadı. Salonun diğer köşesinde tekli berjer de oturan Ömer'e bir işaret çaktı ve hemen o salonun ön bahçeye bakan balkonuna çıktı arkasından ise konuşmadan çağırdığı abisi Ömer çıktı.

Sabırsızca atıldı "Abi" dedi "Bugün tam olarak ne gördün"

Ömer anlamayan gözlerle baktı önce "Nerede?"

"Yan konakta bir yanılsama gördüğünü söylemiştin ya bana, ondan bahsediyorum"

"Neden merak ettin"

"Hiç" dedi Hamza ve devam etti "Aslında hiç de denilemez. Biraz karışık.. Zihnim bana bir oyun mu oynuyor yoksa başka bir şeyler mi oluyor. Yanılsamadan öte bir şeyler.. Gerçek bir şeyler. Benim bunları öğrenmem gerek yoksa gözüme uyku girmez bu gece"

Ömer bu kez daha da anlamını yitiren gözlerle baktı ona "Bilmece gibi konuşmayı bırak da sadede gel"

O sıra da balkona çıkan Mustafa konuşmanın minicik bir kısmına rastlamış olmanın gerektirdiği abilik iç güdüsü ile konuşmaya dahil oldu.

"Bana hemen ne dolap çevirdiğinizi anlatıyorsunuz! Gözümden kaçtı sanmayın"

Hamza bir şey yok anlamındaki ifadesiyle Mustafa'yı yalanladı çaresizce..

Mustafa ise keskin zekasının ona verdiği inançla elbetteki inanmamıştı ve kararlı görüntüsünden ödün vermeyerek bir sandalye çekip ters bir şekilde oturdu ayaktaki iki kafadarın karşısına.

"Bir kez daha sormayacağım. Hemen konuya girseniz sizin için iyi olur"

Bu sert ve net tutumu Mustafa'da çok az görmüşlerdi. Genel olarak onlara hep şakayla takılır, güler, ve gizli bir şefkat barınırdı kardeşlerine olan davranışlarında. Ama bazen, bazen ise böyle buzdan bir şatoya dönüşü verirdi. Hamza Ömer'e dönüp kısık sesle homurdandı "Bazen aynı davranmıyorlar mı sence de" ve anlaşılmadığını fark edince açıklama gayretine girişti "Yusuf abimle diyorum.. aynı olmuyorlar mı, şuna bak bizi çiğ çiğ yiyecek neredeyse"

Ve işte Yusuf.. Anıldığını anlamış gibi o da soluğu balkonda aldı. Bu kez bu işten sıyrılamayacaklardı  tek kurtuluş anlatmaktı. İdrak edebildiler. 

"Ben bir kabahat işledim" diye sözü diline aldı kendinden emin ve suçlu. Hamza bir an durdu ve Ömer'e baktı. Neden bahsediyordu ki! Kabahatlik bir durum değildi, altı üstü bir göz yanılgısıydı. Bunda büyütüp kendini suçlayacak ne var diye düşünürken Ömer tekrar konuştu karanlıkta büyülü gözüken bahçeye bakarken "Bir kaç ay önce tersane yangını ve meçhul cinayette dahil olmak üzere arka arkaya vuku bulan olayları tetkik ettiğim sırada Sahafçılar çarşısında dükkanı olan Yahudi bir adamın ismine rastladım. . Aslında bu konudan bahsetmiştim bir kez size. Ama peşine tek başına düşmem gerekti... Genel olarak bu tarz durumlarda ondan habersiz kuş dahi uçmaz, muhakkak bir yerden haber alır gibi duyumlar aldım hakkında. Sonra bir kaç kez gittim fakat henüz ona rastlamadım. Yani henüz bir netice alamadım" dedi sonra kardeşlerine bir kısa bir göz temasının ardından ekledi. "Size bahsetmek için uygun zamanı bir türlü yakalayamadım. Aff ola"

Yusuf kasılan yüzü ve kalkan sol kaşı eşliğinde baktı Ömer'e.. "Kendini tehlikeye atacak şeyler yapma sakın"

Onun kısa ve öz söylemi neticesinde üç kardeşte biraz şaşırdı. Kızdı mı, kızmadı mı bilinmez ama ifadesi hariç gayet sakin karşılamıştı..

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin