69.Bölüm

2.1K 193 87
                                    

Tan yeli ağarırken gök kubbenin altını bir toz bulutu gibi kaplayan sis kaybolmaya yüz tutmuştu. Kurt, kuş dahi henüz uyanmamıştı ama bazıları sabahı sabah etmiş, gözlerine bir gram uyku girmemişti.

Bunların hepsi aşktan, aşkın nişanesi olan heyecan duygusundandı.

Sahi insanın duygu birimini ölçecek bir ölçü birimi icat edilseydi merak ve heyecan aşka ait ondalık dilimde ne kadara tekabül ederdi? Bilinmez!

O günlerde konağın içinde herkes kendi nasip deryasında seyrediyordu. Daimi hareketlilik boyut değiştirmiş, nesneler hareket kabiliyeti kazanmıştı sanki.

Ömer bahçeden çıkarken bir an durakladı ve bir gece öncesini düşündü. Her şey tam olarak şöyle başlamıştı. Bir gün önce giyinmek için kullandıkları tersane kulübesinde asılı olan gömleğinin cebine iliştirilmiş küçük bir not bulmuştu. Kendi ismine yazılmış o küçük notta; Ömer'e.. Konağın sağa ayrılan yolunun aydınlık bölümünde.. Gece yarısından hemen sonra.. yazıyordu.

İlk etapta dikkate almamış olsa da, bir süre sonra o cümle zihninin derinliklerinde dolaşıp durmuştu. Ve bu durum o notun kimden ve neden geldiğine dair merak uyandırmıştı.

Bütün gün kararsız kalsa da saat gece yarısına ulaştığında konaktan çıkıp yazılan kısma doğru ilerledi. Ve daha o an şaşırmış ve hiç beklemediği bir kişi ile karşılaşmıştı. O kişi Amelia'dan başkası değildi..

Sanki düşüncelerinden kurtulmak istermiş gibi haşin ve sert dağıttı saçlarını, sonra da düzeltti.. Aklı karışıyor gibiydi peki ya zihni? Bilmiyordu. Son günlerde yaşadığı her şey garip bir enstantaneden ibaretti. Ve doğru yol almayan her duygu mutlak bir silaha dönüşürdü. Bu nedenle bilinç akışındaki yer alan her durum kolektif bir aşamaya evriliyordu.

Gözlerini yukarı çevirdi. Hamza hala gelmemişti.. Biraz gerildi ve o gerginlikle az önce bakıp elinde tuttuğu cep saatini düşürdü..

"Hay Allah" eğildi, aldı ve tozunu eli ile silip bu kez düşürmeden cebine atmıştı ki büyük bahçe kapısı dışardan zorlandı ve çokça gıcırdadı. Servet efendi de orta da yoktu.

Ömer ilerledi ve kapının iki kanadını birbirine bağlayan demir kolu kaldırdı ve sağ kanadı kendine doğru çekip kapının açılmasına müsade etti.

Küçük bir sessizlik ve şaşkın bakışlar sonrası "Teşekkür ederim" dedi gelen kişi.

Önce iki eliyle birlikte tuttuğu tepsiye baktı kız. Sonra kapıyı açan Ömer'e..

Ne söyleyeceğini bilemeden gözleri ile tepsiyi işaret etti "Börek" dedi. "Annem bu sabah açtı"

Tepsiden enfes kokular gelirken Ömer de aynı şaşkınlık ve ne yapacağını bilememe durumu ile "Teşekkürler" dedi.

Bir kaç saniye sonra uzandı "Ben alayım onu" Dilruba tepsiden gözlerini çekti. Ve ona hiç bakmadan uzattı.

"Tabi, teşekkürler"

Ömer tepsiyle içeri doğru ilerlerken ardından baktı. Ve bir gece önce kendi penceresinden şahit olduğu görüntüleri düşündü. Sonra başını eğip içeri doğru yöneldi.

Yaklaşık yarım saat sonra Ömer tersaneye varmak üzereyken o da hatırladığı küçük bir anı düşündüğünü fark etti..

Bahçede ki karşılaşma. O garip hissiyat eşliğindeki kaçamak bakışlar. Sezgileri devre dışı bırakan küçük bir ilizyon gibiydi.

Mustafa kendi durgunluğunun ve yiten eski neşesinin yokluğundan bir haber açtı meydandaki baharat dükkanını o sabah.. Yusuf Gülnihal ile hekime gidecek ve rutin kontrolleri yine rutin bir şekilde tamam edecekti..

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Where stories live. Discover now