22.Bölüm/Final

1.4K 119 43
                                    

"Kaybettiklerimiz bize farklı bir surette geri döner."
-Franz Kafka

Bugüne dek çok şey kaybetmiştim. Ufacık bir çocukken ailemi kaybetmiştim. Hiç tanıyamadığım kardeşimi kaybetmiştim. Hastaneye kapatıldığımda çok sevdiğim yetimhanedeki Pelin ablayı kaybetmiştim. İki sene önce savaşta Rüya'yı ve Berk'i neredeyse kaybediyordum. Eylül de kaybettiğim kişilerin arasında yer alıyordu. En acısı da oydu çünkü diğer kaybettiğim kişiler bana bir şekilde geri dönmüşlerdi. Ailemi ve kardeşimi bulmuştum. Pelin ablayı gidip görebiliyordum. Rüya ve Berk geri döndürülmüşlerdi. Eylül ise geri dönülemez bir veda etmişti.

Üniversitede ikinci yılımıza gelmiştik. Eylül de yaşasa ikinci yılını okuyor olacaktı. Bu düşünceler içinde yatağımdan kalkıp esnedim. Uzun uğraşlarım sonucu staj ayarlayabilmiştim ama cumartesi gününe denk gelmişti. Her gün dersim yoktu zaten. Cumartesi erken kalkmak zor gelmiyordu bu yüzden. Bugün doğum günümdü. Uyuyan kızlara baktım. Unutmuşlar mıydı acaba? Eğer unuttularsa üzülürdüm. Gürültü yapmamaya çalışarak dolabımı açtım. Gözüm siyah sweatime kaydı ama doğum günümde cenazeye gidiyormuş gibi görünmek istemiyordum. Hem stajda beyaz önlük giyecektim. Önlükle uyumlu giyinsem iyi olurdu. Uzun uğraşlar sonucu kırış buruş bir haldeki beyazlı pembeli sweatimi buldum.
"Ütü yapmaya zamanım yok ki," diye söylenirken aklıma rüzgar gücü geldi. Hemen hallederdim. Sıcak buhar oluşturup sweatin üzerinde gezdirmeye başladım. Özel güçler en iyi kurtarıcıdır. Altına da kot pantolon bulup banyoya girdim. Saçlarım savaştan çıkmış gibi karışıktı. Makyaj da yapmam gerekiyordu ama hiç anlamıyordum. Sıla da uyuyordu. Stajda ilk günümde rezil olacaktım palyaço gibi gidip. Özel gücümü kullansam belki işe yarardı. Çekmeceden makyaj malzemelerimi çıkardım. İlk kez bir büyü denecektim. Gözlerimi kapatıp ellerimi makyaj malzemelerinin üzerinde gezdirmeye başladım.
"Güzel görünmemi sağlayın. Beni güzelleştirin," diye fısıldadım. Umarım işe yarardı. Gözlerimde, yanaklarımda ve dudaklarımda hareket hissediyordum. Bitince gözlerimi açıp aynaya baktım. Güzel olmuştu. Sıla'nın yaptıklarına benziyordu. Saçlarıma da rüzgar gücüyle şekil verip dışarı çıktım. Daha yemek yiyecektim ve bunu özel gücümü kullanarak yapamazdım. Çantamı ve telefonumu alıp yatakhaneden çıktım. Gözüm saate kaydı. Sadece on beş dakikam kalmıştı. Merdivenlerden koşarak indim. Bu kadar sürede yemek yesem ve ışınlansam bile yetişemezdim. Masanın kenarına geçip hamburger ekmeği buldum. İçine domates, peynir, sosis, biber ve salatalık doldurup kapıya yöneldim.
"Yemek yemeden mi gidiyorsun?" Diyen annem bakıp güldüm.
"Uçarken yiyeceğim."

İtiraf ediyorum ki bu fikir başta çok mantıklı gelmişti. Uçarken yemek yemekten daha kolay ne olabilirdi ki? Vücudunu ayarlıyorsun ve bir yandan da yemeğini yiyorsun. Hiç te öyle olmadı. Kollarımı iki yana açmadan dengemi çok zor sağlıyordum. Daha hamburgerin yarısına bile gelmemiştim ama tam beş kez düşme tehlikesi yaşamıştım. En sonunda durup yere indim. Ormanlık bir alandı. Yemeğimi bitirip ışınlanacaktım. En sağlıklısı buydu. Saate baktım. Yedi dakika vardı. Derin bir nefes alıp hemburgeri bitimeyi hedefledim. Hayatımda yediğim en hızlı yemekti. Hemen staj yapacağım hastaneye ışınlandım. Son iki dakika kala yetişmiştim. Hastanenin bahçesi tanıdık gelmişti. Tabi ya. Benim beş yıl kaldığım hastane ile aynı bahçede yer alıyor sayılırdı. Arada sadece bir yol vardı. Hastaneye girip önlüğümü giydim ve isim kartımı taktım. İsim kartımda stajer veteriner yazmasi bile beni heyecanlandırmaya yetmişti. İçeri girdiğimde zengin olduğu her halinden belli olan bir kadınla karşılaştım. Yavuz Bey kadının köpeğiyle ilgileniyordu. Beni görünce gülümsedi.
"Hoş geldin Derin. Köpeğe aşısını yapacağım. Tutabilir misin?" Dedi nazik bir sesle. Başımı salladım. Köpeğin patisini tuttuğumda kadın konuşmaya başladı.
"Onun bir adı var. Juliette. Ayrıca kızın elleri temiz mi? Dışardan yeni geldi. Kızımın hastalanmasını istemem."
Öyle kalmıştım. Yutkundum.
"Bugün stajda ilk günüm de. Eldiven giymeyi unutmuşum," diye geçiştirdim. Eldiven giyip köpeğin patisini tuttum.
"Korkuyorum," dedi köpek Yavuz Bey eline iğneyi aldığında.
"Korkma. Fazla acımaz. Elimi sıkabilirsin. Kendini serbest bırak," diye fısıldadım zihnine. Köpek dediğimi yaptı. Aşı olması bittiğinde Yavuz Bey bana döndü.
"İlk kez bu kadar uysal durdu. Belki de sen varsın diyedir."
Gülümsedim.
"Belki de."
Kadın ağzında zoraki bir teşekkür geveleyip gitti. Ne sinir bozucu biriydi. Öğlene kadar birkaç kedinin tüylerini tarayıp, tırnaklarını kestim. İki köpeğin aşılarını yaptık. Sonra Yavuz Bey bir saat bahçeye çıkabileceğimi söyledi. Zaten iki buçuk üç gibi de stajı bitirecektim. Telefonuma baktım ama tek bir mesaj bile yoktu. Kesin doğum günümü unutmuşlardı. Bahçeden geçip yola çıktım. Oradan da eski hastanemin bahçesine girdim. Aklıma uzun zaman öncesi geldi. Ağacın yanına oturup ayaklarımı ileri doğru uzattım. Beyaz önlüğüm kirlenecekti ama umrumda bile değildi. Mevsim sonbahardı. Otururken altımda çatırdayan sarı-turuncu yaprakları hissetmiştim. Bu kez karşımdaki soluk gri renkli binaya tiksintiyle bakmadım. Son beş yıldır burada da kalmıyordum. O zamanlar aileni bulacaksın,hatta buranın karşısındaki veterinerin yanında staj yapacaksın deseler buna asla inanmazdım. Hayat sürprizlerle doluydu.
"Kuyruğum acıyor! Gevşetsene şu kollarını! Ah, kulağım!"
Kedimin sesini duyunca gülmeye başladım. Bizimkiler de kesin ses yapmadan geldiklerini sanıyorlardı. Ayağa kalkıp önlüğümü silkeledim. Çok geçmeden bizimkiler göründü. Annem, babam, Sıla, Berk, Güneş, Rüya, Aras, Eylem, Arda, Melisa ve el ele olduğu Uğur, Hayal, Öykü, Sedef ve Deniz. Hepsi gelmişlerdi. Arkada duran Berk elinde pastayla öne çıktı.
"Unuttuğumuzu sanmıştın değil mi?" Dediğinde gülümsedim.
"Birazcık. Hepiniz gelmişsiniz. Ne gerek vardı? Ben dönünce kutlardık."
Kedim Rüya'nın kucağından atlayıp ayaklarımın dibine geldi. Kucağıma aldım. Annem ve babam bana sımsıkı sarıldılar. Diğerleri de tabi. Hayatımda ilk kez hastane bahçesinde doğum günü kutluyordum. Eylem etrafa baktı.
"İki dakika bizim okula gitsek ya. Burası fazla kasvetli," dediğinde başımla onayladım.

Okula varınca annem ve babam ateşten havai fişek tarzında süsler hazırladılar. Berk pasta bozuluyor diye pastayı burnumun dibine dayadı. Etrafımdakilere baktım. Eylül yoktu. Güneş bunu anlamış olacak ki ufak bir sis yarattı ve Eylül'ün bedeni belirdi.
"Şimdi mumları üfleme zamanı," dedim. Gözlerimi kapatıp her zaman mutlu olmayı diledim. Mumları üflediğimde herkes alkışladı. Eylül'ün sisten silüeti soldu. Evet, o artık yoktu ama onu hâlâ kalbimde hissediyordum. Gücü hâlâ benimleydi. O bizi terk etmemişti. Hediye faslı bitince ne kadar çok şey aldıklarını fark ettim. Demek son bir hafta içinde bunun için ortadan kaybolup duruyorlardı. Sıra Berk'e geldiğinde dudağım yukarı kıvrıldı.
"Yine hangi çocukluk hayalimi gerçekleştireceksin?"
Yere bakıyordu.
"Bu kez bir şey bulamadım. Özür dilerim," dedi hüzünlü bir sesle. Gülümseyip ona sarıldım.
"Aslına bakarsan benim en büyük çocukluk hayalim gerçek oldu," dediğimde benden ayrılıp bana baktı.
"Neydi o?"
Gözlerine baktım.
"Çocukken hep beni sevecek birinin hayalini kurardım. Beni gerçekten sevecek birinin. Buldum onu. Seni buldum."
Berk bana sımsıkı sarılıp paten kaydığımız günkü gibi etrafımda döndürmeye başladı. Rüzgarı yüzümde hissettiğimde biraz havalandığımızı fark ettim.
"Düşeceğiz," dedim gülerek. Berk'inse gözleri kapalıydı.
"Şarkıyı duymuyor musun?" Dediğinde daha çok güldüm.
"Ne şarkısı? Hiç sevmem böyle hayali şeyleri. Eğer gerçekten çalsaydı belki dans edebilirdik."
Sözlerimi bitirdiğim gibi yakınlardan bir yerden Shape Of My Heart çalmaya başladı. Bu, benim en sevdiklerimdendi. Ben de Berk gibi gözlerimi kapattım ve kendimi şarkıya bıraktım. Islak çimenlerin üzerinde gözlerimiz kapalı dans ederken bence dünyanın en tatlı çifti bizdik.
~SON~

*Okuyan herkese kocaman peri tozu öpücüğü. Sizi çok seviyorum. Umarım kitabımı kalbinizde hissedebilmişsinizdir. En baştan beri destek olan gökkuşaklarım sizler hayallerimi süslemeye hep devam edeceksiniz. ♡♡♡*

Kıvılcımların Dansı-IIWhere stories live. Discover now