17.Bölüm

1K 104 6
                                    

Hava çok soğuktu ama üzerimde ince bir kazakla yerde oturuyordum. Ellerim kıpkırmızıydı. Sağ elim toprağın üzerinde olduğu için balık şeklindeki yüzüğüm batmıştı. Etrafta saatlerce aradığım çiçekleri mezarın üzerine bıraktım.
"Dün gece yine seni rüyamda gördüm,"dedim mezar taşına bakarak. Eylül öleli neredeyse bir ay olmuştu. Onu sık sık rüyalarımda görüyordum. Bana ağlamaktan şişmiş gözlerle bakıyordu. Elleri zincirlerle bağlıydı ve mosmordular. Üstü başı yırtıktı. Neden beni kurtarmıyorsun diye soruyordu bana. Elimi uzatıyordum ama bir türlü ona ulaşamıyordum.
"Beni affetmeni bekleyerek ömrümü geçireceğim galiba. Umarım çok özlediğin annene kavuşursun."
"İşte burada Berk abi. Tahmin etmiştim."
Sıla ve Berk yanıma geldiler. Berk montumu omuzlarıma koydu. Sıla buz gibi olan elimi tuttu.
"Hasta olacaksın abla. Tam da sınav zamanın. Son sınavların bitsin bari. Okula dönelim. Lütfen," dedi yalvarırcasına. Ona ağlayarak baktım. Gözleri doldu.
"Ne hissettiğini tahmin edebiliyorum. Seni kurtaracak birini beklemek ne demek biliyorum. Birine yardım edememek ne demek onu da biliyorum. Hepsini yaşadım. Eylül abla onu kurtarma şansınız olsa kurtaracağınızı biliyordu. Vedalaş artık pişmanlığınla."
Berk te başını salladı. Canı sıkkın olduğu zamanlardaki gibi dudaklarını sertçe birbirine bastırmıştı. Derin bir nefes aldım. Nefesim buhar olarak dışarı çıktı. Berk ve Sıla yanıma sokuldular ve okula ışınlandık.

Ders çalışma odası tıklım tıklımdı. Neredeyse herkesin sınavları vardı. Biraz toparlandıktan sonra kitaplarımı alıp oraya gittim. Cam kenarında boş bir sıra seçtim. Hayvanların iskelet sistemini incelemeye başladım. Tam odaklanmıştım ki bacağıma yumuşak bir şey değdi. Kedimin kuyruğu.
"Ders çalışıyorum. Yukarı çıkıp yatar mısın?" Dedim bıkkın bir ses tonuyla. Kedi gelip kucağıma yerleşti.
"Kime diyorum ki?"
"Uzun zamandır çok üzgünsün. Seni mutlu etmek için geldim. Hem nasıl geldiğimi bilmiyorsun ki. Merdivenlerden inerken az kalsın yuvarlanacaktım. Son basamakta biri kuyruğuma bastı. Hızla buraya yöneldiğimde biri tam yanıma yemeğini döktü. Yanından geçtiğim biri kedi beni tırmaladı diye çığlık attı. Oysaki sadece biraz tırnağım dokunmuştu. En son da kapıdan girerken biri kapıyı itiyordu. Zor sıyrıldım aradan. Şimdi bana yukarı çık mı diyorsun? Bu bir katliam!"
Gülmeye başladım. Hatta kahkaha attım. Kedinin başını okşadım.
"Tamam. Kalabilirsin ama sesini çıkartma."
Kedi kucağıma biraz daha yerleşti. Ben de ders çalışmaya devam ettim. Ders çalışmak aklımdakileri unutmama yardım ediyordu. Konum bitince kitabımın yanına koyulan kahve fincanına baktım. Berk yanıma oturdu.
"Ders çalışman kendine geldiğinin göstergesi olduğuna göre artık mutluyum."
Dudağım yukarı doğru kıvrıldı. Nefesimi dışarı bıraktım.
"Sıla'nın dedikleri iyi geldi sanırım. Geçmişteki pişmanlıklarımla yaşayamam."
Koluyla beni sarınca başımı omzuna koydum. İşte benim en sevdiğim sığınağım onun omzuydu. Ders çalıştığı süre boyunca kahvemi içme molalarım dışında başım omzunda notlarını okudum. Benim okuduğumu fark edip gülümsedi.
"Hiç uçağa bindin mi?" Dediğinde güldüm.
"Kartalların üzerine binmek sayılmıyorsa hayır."
Güldü. Başımı omzundan kaldırdım. Gözlerimin içine baktı.
"Arkadaşlarımdan birinin helikopteri var. Bugün binelim mi?" Dedi heyecanla.
"Ne zengin arkadaşların varmış," dedim gülerek.
"Babasının. Binelim mi?"
Gözlerime yalvarırcasına bakıyordu.
"Sen daha birinci sınıftasın. Yanına birini mi arıyorsun yoksa? Daha önce hiç kullandın mı?"
Uzun süre güldü. Bunun üzerine kedi uyandı.
"Bir uyutmadınız," dedi homurdanarak. Berk nihayet sustuğunda bana baktı. Ciddiydi.
"Helikopterle gezdireceğim ilk kız olmayaksın ama eğleneceğimizi düşünüyorum."
Gözlerimi devirdim.
"Yalan seansın başladı. Tamam, gidelim. Nasıl olsa ben uçabiliyorum."
Elimi öptü. Ne tatlıydı böyle zamanlarda.
"Beni de kurtarırsın o zaman," dedi gülümseyerek.

Takside sıcaktan uyumak üzereydim. Bu kadar yakılır mıydı şu kaloriferler? Dışarı çıktığım anda soğuk buz gibi ellerini yapıştıracaktı boğazıma. Aklıma bir şey gelince gülümsedim. Birazcık eğlenmenin kime ne zararı olabilirdi ki? Parmağımı oynatıp sıcak hava üfleyen kalorifere soğuk hava yönlendirdim. Dozu biraz kaçmış olacak ki şoför söylenmeye başladı.
"Durup dururken ne oldu bu kaloriferlere? Soğuk üflemeye başladı," dedi sinirle. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Berk ise dudağını ısırıyordu. Kımıldayan parmağımı tuttu.
"Bize kadar soğutalım," dediğinde başımla onayladım. Kalorifer normale dönünce şoför rahatladı. Bizse arkada serin serin takılıyorduk. Taksi durana kadar serinletmeye devam ettim. Berk parayı verdi ve indik. Karşıdaki sokakta helikopter pisti vardı. Siyah bir helikopteri seçmişti gözüm. Yolda yürürken bakışlarımı kararmaya başlayan gökyüzüne çevirdim. Karanlıkta uçacaktık. Helikopterin yanına varınca Berk elini uzattı. Elini tutup bindim. Berk te pilot koltuğuna oturdu. O kadar çok düğme vardı ki ben olsam hayatta hepsini ezberleyemezdim. O nasıl aklında tutuyordu acaba? Kafamı koltuğa yaslayıp anın tadını çıkardım. Berk düğmelere bakıyordu.
"Daha önce birçok kızla uçtuğun için rahatım," dedim şakayla karışık. Dudağı yukarı kıvrıldı. Helikopter havalanmaya başladığında önüne bakarak konuşmaya başladı.
"Açıkçası güzel bayan ilk kez uçak kullanıyorum."

Yamuk yumuk giderken durmadan gülüyordum. Berk te gülüyordu.
"Bu halimizi biri görse korkudan ödü patlardı," dedim gülerek. Berk güldü.
"Umarım bir uçakla karşılaşmayız. Zormuş şu iş. Fazla küçümsemişim."
Durdum.
"İnmeyi biliyor musun?" Dedim şüpheyle. Kahkaha attı.
"Hayır."
Yerimde doğruldum.
"Ne demek hayır? Ne kadar yüksekte olduğumuzun farkında mısın? Ben uçabilirim ama seni bu kadar süre taşıyabilir miyim bilmiyorum. Ölebilirsin. Neden böyle..."
Benden yana olan eliyle dudağımı bastırdı. Susmak zorunda kaldım.
"Senin şu telaşlı hallerini seviyorum. Merak etme şaka yapmıştım. Şu anda yıldızlı geceyi izlerken tek duymak istediğim şey kalp atışların."
Elini çektiğinde gülümseyip başımı omzuna yasladım. Uzun süre uçtuk. İndiğimizde hâlâ bulutların üzerindeymiş gibi hissediyordum. Okula zamanında döndük. Bir şeyler atıştırıp yatakhaneye çıktım. Güneş, cadı ve kahinin yanındaydı. Cadı ona sorular sorup not alıyordu. Bir ölüm perisini kolay kolay bulamazsınız. Eylem, Deniz ve Rüya bir köşede konuşuyorlardı. Melisa kitap okuyordu. Sedef ise boş gözlerle duvara bakıyordu. Gidip yatağıma oturdum. Alt ranzadan Sıla'nın dinlediği müziğin sesi geliyordu. Yarın sabah sınavım vardı ve uyumalıydım. Kabus görmemeyi dileyerek gözlerimi kapattım.

Rüya mı görüyordum yoksa uyanıktım da uykuya mı dalmak üzereydim bilmiyordum. Sanki biri kısık sesle konuşuyordu ve arada ağlıyordu. Kendimi zorlayıp gözlerimi açtım. Belki de Sıla yine kabus görüyordu. Alt ranzaya doğru eğildim. Sıla kulaklıklarını yastığının yanına koymuştu. Kahverengi saçları dağınıktı. Uyurken yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Yine konuşma sesi duyunca etrafa bakmaya başladım. Odanın karşı tarafındaki herkes uyuyordu. Cadı, Melisa, Deniz, Eylem... Sol tarafıma baktım. Rüya da uyuyordu. Sonra sağ tarafıma çevirdim bakışlarımı. Alt ranzada yatan Sedef uyanıktı. İçerisi loş olduğu için benim ona baktığımın farkında değildi.
"Seni unuttular bile Eylül. Hayatlarına devam ediyorlar. Ben unutmadım ama. İntikamını alacağım. Sana işkence edenler bedelini ödeyecek. Söz veriyorum," dedi ağlayarak. Elindeki bir şeye bakıyordu. Sonra sustu ve ben de geri yattım. Dedikleri can sıkıcıydı. Sabah erkenden uyandığımda aklımda Sedef'in sözleri olduğu için onun tarafına döndüm. Yanakları hâlâ ıslaktı. Dışarı sarkmış elinde bir fotoğraf vardı. İki küçük kızın fotoğrafı. Gözlerimi kısıp kim olduklarını anlamaya çalıştım. Esmer bir kız ve kumral bir kız. Birbirlerine sarılmışlar. Tam da bu yatakhanede. Bunlar Sedef ve Eylül'ün çocuklukları olmalıydı. Burada büyümüşlerdi ve şimdi Sedef onun yokluğuna dayanamıyordu. Uyandığında onunla konuşmam gerekiyordu ama sınavım vardı. Yataktan kalkarken aklıma onunla sınav çıkışı konuşmam gerektiğini yazdım. Mutlaka konuşmalıydım.

Kıvılcımların Dansı-IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin