16.Bölüm

1K 101 9
                                    

Ölüm perisi bütün ihtişamıyla karşımızdaydı. Gökkuşağı gibi saçlarına baktım. O kadar güzeldiler ki. Berk, ona büyük bir dikkatle bakıyordu. Hatırlamaya çalışıyordu ama ölüm perisi o kadar farklıydı ki. Onu eskiden tanıyor olsa bile hatırlaması imkansızdı. Vampir korkmuşa benziyordu ama soğukkanlı duruyordu.
"Demek geri geldin. Sürpriz mi yaptın?" Dedi alayla. Ölüm perisinin dudağı yukarı doğru kıvrıldı.
"Evet, bir sürpriz yaptım," dedi siyah elbisesinin kuyruğunu düzeltirken. Vampir başını salladı.
"Ben de tam Sıla'dan biraz canlandırma tozu alacaktım. Geri kalanları çalmış ta."
Sıla kaşlarını çattı.
"Bende canlandırma tozu yok. Hepsini kullanmıştım. Hem senin amacın güçlerimizi alıp mavi gözlü adamı canlandırmak."
Ölüm perisi dolaşmaya başladı. Herkes onu hayranlıkla izliyordu. Ben dahil. Bir iki adım atıp durdu. Şeffaf kanatları titreşti.
"Yalan söyledin. Ben yalanlara inanmam. Sizin amacınız başından beri onları yok etmekti. Andromeda beni hapsettiğinde bunları duymuştum. Zaten onun karşısındakini olduğu yere sabitleme gücü sayesinde gücümden almıştınız. Onun dışında o bir hiçti. Savaşınızı izledim. Rüzgar neredeyse ölüyordu. Sıla'nın bulması için biraz gücümü bıraktım. Buldu zaten. Eğer Derin Andromeda'yı yok etmeseydi ben edecektim." Durdu ve güzel yüzünde şeytani bir ifade belirdi.
"Şimdi sizi yok edeceğim gibi."
Kendi etrafında saniyeler içinde döndü. Bizimle konuşan vampir siyah bir toza dönüşmüştü. Hemen arkasında, karanlık yerde de siyah bir toz vardı. Demek ki arkadaki vampir saldırmak için doğru anı bekliyordu. Rahatlığın etkisiyle mi bilmiyorum birden yere yığıldım. Hemen yanıma koştular. Annem elimi tuttu.
"Derin? Neyin var?" Dedi endişeli bir sesle. Nefes almaya çalıştım. Terliyordum.
"Bi- Bilmiyorum. Kötü hissediyorum. Hasta gibiyim."
Ölüm perisi yanıma geldi. Gülümsemeye çalıştım. Elimi tuttuğunda yine uykum geldi. Kanatlarını hareket ettirdiğini gördüm. Pembe bir ışık yayılıyordu.
"Bu şifa sihri. Seni iyileştirecek," dedi yumuşak bir sesle. Hemen geçmişti hastalığım. Elini geri çekmek üzereydi ki sımsıkı tuttum.
"Gitme," diye fısıldadım ona doğru. "Rüzgar'ın senin kim olduğunu öğrenme vakti geldi. Artık hazır. Bizimle okula gel."
Gözleri doldu.
"Ya benim bu dönüştüğüm şeyden korkarsa? Beni artık istemezse?"
Gözlerim dolu dolu gülümsedim.
"Sen benim gördüğüm en güzel kızsın."
Gülümseyip elimi bıraktı. Diğerlerine döndü.
"Derin hasar gördü. Sizi okula ben götüreceğim."
Babam konuşmaya başladı.
"Hayatımızı kurtardın. Senin için yapabileceğimiz bir şey var mı?"
Ölüm perisi Berk'e bakıyordu. Berk ise hâlâ onu inceliyordu.
"Aslında var. Biriyle yeniden tanışmam lazım," dedi ölüm perisi ve kanatlarını çırparak bizi uzaklaştırmaya başladı.

Okula vardığımızda şafak sökmüştü. Diğerleri üzgün üzgün içeri girerken ben adımlarımı yavaşlattım. Ölüm perisi Berk'e yaklaşınca içeri yöneldim ama ölüm perisi beni durdurdu.
"Sen de kal Derin. Rüzgar'ın yanında ol," dedi sakin bir sesle. Berk'in yanına geçip elini tuttum. Elimi sıktı. Ölüm perisi derin bir nefes aldı. Geçmişiyle savaşıyor gibi görünüyordu.
"Beni nereden tanıyorsun?" Dedi Berk. Sesi merak doluydu. Biraz da korku. Ölüm perisinin gözleri doldu. Kanatları titreşti.
"Yağmurlu bir gece yanyana olan yataklarımızda yatıyorduk. Ben şimşekten çok korkardım. Sense hep alay ederdin benimle. O gece yine şimşek çakıyordu ve ben yatağımda ağlıyordum. Sen ya uyumamıştın ya da uyanmıştın o an. Yatağımın kenarına oturup elimi tutmuştun. Elin o kadar sıcaktı ki birden bütün korkumu almıştı sanki. Yine şimşekten mi korkuyorsun yoksa demiştin. Eskiden olsa kahkaha atardın bunu sorarken. Hasta olduğum için gülememiştin bile. Ben omuzlarımı silkmiştim. Artık şimşekten korkmuyorum. Ölümden korkuyorum demiştim. Sizi bırakıp yalnız kalmaktan. Oda çok karanlıktı ama ağladığını görmüştüm. Yine de bana belli etmemeye çalıştın. Ne kadar da fedakardın. Elimi sıkıp bana üzülmememi, eğer istersem anka kuşu gibi küllerimden tekrar doğabileceğimi söylemiştin." Ağlıyordu.
"Yemin ederim son nefesime kadar bu sözüne inandım ben. Eğer ölürsem tekrardan doğabileceğime inandım. Başardım da. Yeniden doğdum bak. Dönüştüğüm şey ölüm perisi olsa da ben seni hiç bırakmadım abi."
Berk kurşun yemiş gibi oldu. Elini tutmasam belki de yere yığılacaktı. Biraz kendisini toparlayınca elimi bıraktı.
"Güneş? Sen misin kardeşim?" Dedi titreyen sesiyle. Ölüm perisi kollarını iki yana açtı.
"Benim. Çok değiştim. Benimle konuşmak istemezsen anlarım. Korkarsın belki benden. Ya da..."
Sözlerini bitiremeden Berk yanına gidip sımsıkı sarıldı ona. Ağladığımı bir damla gözyaşı elime düştüğünde anladım. Berk geri çekilip kardeşinin gözlerine baktı. İkisi de ağlıyorlardı.
"Senden neden korkayım güzel kardeşim? Sana tekrar kavuştuğum için çok mutluyum. Sonsuza dek seni kaybettiğimi sanmıştım. Nasıl oldu bu? Ölüm perisine nasıl dönüştün?"
Ben de bunu merak ediyordum.
"Siz başımda öldüm diye ağlarken ben aslında ölmemiştim. Size haykırıyordum bunu ama beni duymuyordunuz. Herkes gidince tuhaf bir şey oldu. Sırtım acımaya başladı. Kalkmak istedim ama vücudumu kontrol edemiyordum. Ağrı geçince gözüm saçlarıma kaydı. Artık kahverengi değil rengarenktiler. Çok korkmuştum. Bir kez daha kalkmayı denedim ve başardım. Ben kalkınca eski bedenim yatakta yatıyordu. Bana ne olduğunu hiç anlamamıştım. Yeni bedenimle seni buldum ama beni görmüyordun. Sonradan araştırdığıma göre o zaman tam dönüşmemişim. O yüzden beni görmüyormuşsun. Senin de yeteneğin vardı. Bana söylemesen de anlamıştım. Seni çok aradım ama bulamadım. Burada kaldığını bilmiyordum. Andromeda beni yakalayınca öğrendim."
Berk kardeşinin elini tuttu.
"Artık ayrılmayacağız. Burada benimle kalacaksın,"dedi gülümseyerek. Güneş gülümsedi ve içeri girdik. Herkes bize bakıyordu. Güldüm.
"Ölüm perisi ve Berk tanışıyorlar mı?" Dedi Melisa. Herkese Berk'in kardeşi olduğunu söyledim. Çok şaşırdılar. Ben de şaşırmıştım açıkçası. Berk'in evine gittiğimizde Güneş'in fotoğrafını görmüştüm. Kameraya gülümsemişti ve Berk'e sıkıca sarılmıştı. Berk, onun öldüğünü söylerken çok zorlanmıştı. Onu her gün daha da fazla özlediğini biliyordum. Özlemi artık bitmişti.

Annemin kızarmış gözlerini gördüğümde aklıma Eylül'ün ölmüş olduğu geldi. Onunla vedalaşmalıydık.
"Eylül ateşi izleme odasında. Son sözlerinizi söyleyin."
Hep birlikte üst kata yöneldik. Annemin hali perişandı. Buradaki herkesi kendi evladı gibi sevdiğini biliyordum. Bu, onu çok yaralamıştı. Ateşi izleme odasına girerken buraya ilk kez girdiğim günü hatırladım. Ne kadar da heyecanlıydım. Yeni güçlerimi keşfedecektim belki de. Her zamanki yerime oturduğumda Eylül'ün boş sandalyesine baktım. İlk geldiğim gece bana gülümseyip el sallamıştı. Boğazımda kocaman bir yumru oluştu. Ağlamamak için sertçe yutkundum. Annem ve babam da gelince her yeri ölüm sessizliği kapladı. Deniz konuşmaya başlayınca ona baktım.
"Eylül çok pozitif biriydi. Herkese yardım etmeyi severdi. Ne kadar tehlikeli olursa olsun. Onu özleyeceğim."
Ağlamak üzereydim. Sözü Melisa aldı.
"O bizim ışınlanma makinemizdi. Bunu yaparken bir kez bile itiraz etmedi. Yorgunum diyebilirdi ya da canım istemiyor. Saçma sapan isteklerimizi bile hep yaptı. Bir keresinde sırf hoşuma gidiyor diye kendimi okulun bahçesine ışınlandırmıştım." Gülümseyenler oldu ama bunlar daha çok acı dolu gülümseyişlerdi.
"Birçok kez hayatımızı kurtardı. Son anda ortaya çıkan peri kızı gibiydi," dedi Rüya. Dedikleri anılarımı canlandırıyordu ve ağlamamak için direniyordum.
"Her gece en sevdiği kitaptan bir bölüm okur ve gülümseyerek uyurdu. Bir gece neden bunu yaptığını sormuştum. Ölen annesinin en sevdiği kitapmış. Eğer onu okursam belki rüyamda görürüm demişti," diyen Sedef'in elinde o kitap vardı. Bu cümleden sonra ağlamaya başladım. Odadaki çoğu kişi ağlıyordu. Birkaç kişi daha konuştu ama odaklanamıyordum. Bakışlar bana çevrilince derin bir nefes aldım.
"Eylül'ün bendeki yeri çok ayrı. Hayatımı birçok kez kurtardı. Hastaneden kaçarken vampirin elinden, mavi gözlü adamın elinden. Yaralıyken bile ilk önce bizi düşünürdü." Hıçkırığımı elimle bastırdım.
"Ben onu kurtaramadım. Bizi bekledi ama gitmedik. Bizi çok seviyordu," dedim cebimden zamanda yolculuk fotoğrafımızı çıkartıp. Kalkıp Eylül'ün siyah tabutta uzanmış elini tuttum ve fotoğrafı içine koydum. Gözyaşım beyazlaşmış eline akıyordu. Etraftan ağlama sesleri duyuyordum. Daha çok bir uğultuyu andırıyorlardı.
"Bu fotoğrafı yanında taşıyormuşsun. Artık bende kalabilir mi? Olur da yüzün hafızamdan silinirse diye seni bu gülüşünle hatırlamak istiyorum," dedim Eylül'e bakarak. Fotoğrafı cebime koyarken Güneş gelip elini omzuma koydu. Ona bakıp gülümsemeye çalıştım.
"Onun ruhu huzuru bulacaktır," dediğinde ona sarıldım. Berk ve Sıla da yanımıza gelip bize sarıldılar. Babam tabutu kapatırken Eylül'e son kez baktım. Sonra yüzüne gölge düştü ve kapak kapandı. Her şey siyaha büründü.

Kıvılcımların Dansı-IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin