5x03 "perfect combination"

1.6K 89 19
                                    

Bu kadar geciktiği için hepinizden çok ama çok özür dilerim. Babam interneti kapattırdığı için uzun süre giremedim bu yüzden böylesine geciktirdim, umarım anlayışla karşılarsınız. Uzun süredir Stydia hikayesi yazdığımın farkında değilmişim gibi hissettiğim için bolca mutlu olacağınız bir bölüm yazmaya çalıştım. Böyle bir bölüm yazmasaydım, Stydia  hikayesinden çok Holland Roden Fanfiction'a dönecekti sanırım. Umarım bu bölümü uzun süre ara vermemin özürü olarak kabul edersiniz. Umarım beğenirsiniz, İyi okumalar :)

|Zhala-Slippin Around ile okuyun.|

-2 Ay Sonra-

Annemin ölümünün üzerinden neredeyse iki buçuk ay geçmişti. Hala çok kötü durumdaydım ama artık bunu dışa vurmuyordum. Çabuk toparlanmak için kendimi zorlamıştım ve dış görünüş olarak toparlanmıştım ama ruhum günden güne eriyor gibi hissetmekten kurtulamamıştım. İki buçuk ayda çok şey değişmişti, öncelikle en güzel şey Malia ve Stiles ayrılmıştı. Malia artık Ben Johnson adında okulda henüz yeni olan bir çocukla çıkıyordu ve Stiles’la ikimiz de oldukça yakındık. Üstelik birkaç gün öncesinde Malia, Stiles’la birlikte olmam için benimle uzun bir konuşma bile yapmıştı. Allison ve Scott tekrar birliktelerdi ve her zaman birlikte takılıyorduk. Malia çoğunlukla Ben’le vakit geçiriyordu ama bu konuda pekte bir şikayetim olduğu söylenemez. Kalbimde annemin boşluğuyla birlikte, nasıl derler,  ‘Temiz bir sayfa’ açtım. Dominic’i bir iki hafta önce buraya çağırıp gördüğüm garip ve korkunç rüyadakilerin doğruluk payının olup olmadığını sorduğumda, gördüğüm her şeyin gerçek olduğunu öğrendim. Güçlerimi kontrol etmeyi ve bildiğim güçlerimin üzerine birde zamana müdahale edebilme gücümün olduğunu gördüm. Aslında artık hiçbir şey umurumda değildi. Güçlü olmak, dönüşmek, iyileşmek, bir şeyleri dokunmadan bile yok edebilmek ya da Banshee avcıları tarafından yok edilmek. Hiç bir şeyi umursamıyordum. Kime aşık olduğum, kiminle yattığım ya da kiminle oynadığımın da bir önemi yoktu. Öylesine yaşamaya başlamaya karar vermiştim uzun zaman önce. Hayat çok saçma geliyordu ve nefes almak yorucuydu. Bu yüzden ne yaşarsam yaşayım, çevremdekilerin güvende olduğunu bilmek umursadığım tek şey oluyordu. Düşünüyorum da, ne çok insan kaybetmişiz. Ne arkadaşlar, ne akrabalar, ne değerli insanlar kaybetmişiz. Boyd, Erica, Isaac, Aiden ve Ethan…En önemlisi de annem. Isaac, Aiden ve Ethan ölmemiş olsa bile artık yaşasalar da bizim için fark etmiyordu. Sonbaharın soğuk rüzgarı tüylerimi diken diken ettiğinde yaprakların çıkardığı hışırtıyla ve Beacon Hills’ün göz alıcı manzarasıyla kendime geldim. Göz alıcıydı, milyonlarca farklı ışık etrafa yayılıyordu. Dolunaydan bir önceki geceydi ve ormanda artık alışkanlık halinde getirdiğim şekilde oturuyor, kahvemi yudumluyordum. Sert bir rüzgar daha hissettiğimde üzerimdeki hırkayı iyice vücuduma doladım ve hala buraya uygun kalınlıkta bir ceket bulamadığım için kendime şaşırdım. O sırada arkadan birkaç dalın kırıldığını duyduğum çıtırtıdan anladım ve oturduğum ağaç gövdesinden kalkıp arkamı döndüm. Hiçbir şey göremediğimde omuz silkip yeniden ağacın gövdesine oturduğumda telefonumun zil sesiyle yerimden sıçradım. Kahvemi dökmemiş olmama sevinerek telefonu hırkamın cebinden çıkardım. Arayan kişi Stiles’tı. Sesimi düzeltip yanıtladım.
“Alo?”
“Lydia, sen misin?”
“Evet Stiles.”
Rüzgar kanımı donduracak dereceye geldiğinde oturduğum yerden kalktım ve arabamın şoför koltuğuna geçip kahvemi bardak tutucuya yerleştirdim. Kapının sesini duymuş olacak ki,
“Neredesin?” diye sordu, Stiles.
“Ormandayım, arabaya geçtim şimdi. Bir şey mi oldu bu saatte arıyorsun?”
Sesini temizledi,
“Önemli bir şey yok, sadece iyi misin diye aradım. Biliyorsun, yarın dolunay var ve artık senin de etkilendiğin kesin.” Dedi imalı bir sesle.
“Kapa çeneni Stiles!” diye yanıtladım şakayla karışık. “Sadece biraz fazla enerjiyle doluyorum, pençelerim ya da keskin dişlerim çıkmıyor.”
Kıkırdadığını ve kendini tutmaya çalıştığını telefonun diğer ucundan bile anlayabiliyordum.
“Bize gelebilir misin diye sormak için aramıştım. Scott ve Allison sinemaya gitti biliyorsundur. Scott olmadığında kendimi yavruyken sahiplenilip büyüdüğünde kapıya atılmış kedi gibi hissediyorum.”
Yaptığı benzetmeyi ekşi bir ifadeyle biraz anlamaya çalıştıktan sonra kendi kendime gözlerimi devirdim ve kahvemden bir yudum daha alıp elimi arabanın anahtarına yerleştirdiğimde,
“Tamam, birazdan oradayım.” Diye yanıtlayıp cevabını beklemeden telefonu kapattım.

start of timeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin