"Çok ama çok güzel bir adamsın."

3.4K 124 61
                                    

 Güzel adamlar bulun hayatta. Yakışıklı olmasından ziyade güzel oluşuna bakın. Kalbi, karakteri, huyu güzel adamlar...

Yeni bölümle karşınızdayım. Bu bölümü yazdığımda dedem bir trafik kazası geçirmiş ve omurgasındaki bir kemiği kırılıp sinir damarlarını zedelemişti. Üstüne üstlük aynı günün sabahında annemle tartışıp şiddetli bir kavga etmiştim. (Evet annemle aramız çok kötü. Benden kaynaklı.).  Biraz moralim yerle birken yazmıştım yani. Şuan o olayın üzerinden baya bir geçti ve ben bir şey fark ettim. Genelde bölüm nasıl olursa olsun -eğlenceli veya hüzünlü- hep ya üzgünken yazasım gelir ya da bir korku filmi izleyip zihnimin açıldığı bir anda. Bazen de Piraye'de Nazım Olmak kitabını okuduğumda. Ama genel olarak hep üzgünken daha iyi işler çıkarırım. Neyse çok uzattım, keyifli okumalar...

   Pencereden içeri sızan kuş cıvıltıları ile gözlerimi araladım. Başımı boynuna gömdüğüm bedene daha sıkı sarılırken bir süre güzel kokusunu ciğerlerime soludum. Artık yeterince belli olan karnımdan dolayı ona fazla sıkı sarılamasam da bu kadarı bile bana yetiyordu. Kokusunun radarında olmak çelik bir kalkanın içinde olmak gibiydi. Korunaklı ve güvenli.

Gece yatakta film izlerken uyuyakalmıştım sanırım. Üstümde hala dün giydiğim kıyafetler varken sıkıntıyla ofladım. Muhtemelen beni uyandırmak istemeyen Zeyrek kıyafetlerimi çıkarmamıştı. Tüm gece rahatsız bir uyku çekmeme sebep olan sütyenime içimden saydırırken Zeyrek'in kıpırdanmasıyla iç sesimi susturdum.

Derin bir nefes alıp gerinirken "Günaydın meleğim." diye mırıldanan Zeyrek ile onu uyandırdığımı anladım. Yine duramamıştım durduğum yerde. "Günaydın canım, sanırım ben uyandırdım seni?" dedim sıkıntılı bir sesle. Saçlarıma bir öpücük konduran Zeyrek "Şu durumu artık o güzel kafana takmayı bırakmalısın. Hem benim daha erken uyanmam gerekiyordu, uyuya kalmışım. Çoktan uyanıp spor yapmalıydım." deyince dudağımı büzdüm. Bu aralar kendine çok fazla yükleniyordu.

Balayı tatilimizden döneli haftalar olmuştu. Zeyrek işinin başına geçmişti İstanbul'a döner dönmez. Yoğun çalışma programı yetmezmiş gibi bir de sıkı bir spor programını devam ettirmeye çalışıyordu. Onu sıkmak istemesem de bu kadar yoğun çalışması beni endişelendiriyordu. Vücudunun hala toparladığını söyleyemezdim. Üstelik devam eden bacak ağrısı her ne kadar biraz dinmiş olsa da hala temelli bitmiş sayılmazdı.

Öte yandan benim yoğun geçen günlerim onunla yeteri kadar vakit geçirebilmeme engel oluyordu. Hastanede çok uzun süre kalmasam da günün yoğun geçmesi beni hemen yorup eve gelince direkt uyuma isteği doğuruyordu içimde. Zeyrek'in bu konuda benden aşağı kalır yanı yoktu. Tüm günü şirkette geçirirken sporunu aksatmamak için de elinden geleni yapıyordu. Yorulan bedenlerimiz birbirimize vakit ayıramıyordu.

"Canım, seni sık boğaz etmek istemiyorum ama en azından sporunu biraz daha hafifletsen. Kendine çok fazla yükleniyorsun, bedenin hemencecik yorgun düşüyor. Fark ettiysen artık eskisi kadar birlikte vakit geçiremiyoruz."

"Farkındayım güzelim ama kaybettiğim üç ayı geri kazanmam lazım. Kaybım çok büyük ve bunu hemen toparlamalıyım. Şirketteki işler bir yana hareketsizlikten sönmeye başlayan kaslarımı eski formuna geri döndürmeliyim."

"Ama canımın içi zaten fazlaca fitsin. Şimdilik normal düzeyde sporuna devam etmen senden hiçbir şey eksiltmez."

"Peki güzelim, programımı yeniden düzenleyeceğim senin için. Bir şekilde halledeceğim bu meseleyi."

"Bugün benimle hastaneye gelebilecek misin?"

"Tabi ki güzelim, hatta tüm günümü sana ayırdım. Hiçbir şekilde başka bir işle uğraşmayacağım bugün. Emrinizdeyim prenses."

DEMİRHANOnde histórias criam vida. Descubra agora