6

291 43 8
                                    

Asansörden indikleri andan beri tek kelime etmeyen ikili, odaya yerleşmişlerdi. Jimin ince pikeyi yere sererken, iç çekerek gözlerini kırpıştırmıştı. Yastığını yere serdiği pikenin üzerine atarken, Yoongi yatağın üzerinde bağdaş kurmuş ve Jimin'in hareketlerini izliyordu. Çünkü küçüğü, odada tek yatak olduğunu gördüğünden beri eli ayağına dolaşmış bir şekilde kendine yer yatağı hazırlamaya çalışıyordu.

"Jimin, ne yapıyorsun?"

"Tak gözlüklerini ve ne yaptığımı öğren.''

Yatağın üzerindeki beyaz tenli, gözlerini devirirken bir eliyle minderden destek almış diğer eliyle de eğilerek yastığı ve pikeyi aynı anda kavrayarak yatağa çekmişti.

"Esas sen ne yapıyorsun Yoongi?"

"Hyung." diye düzeltti büyük olan. "Gel şuraya, seni yiyecek hâlim yok."

Üzerindeki sweati çekiştirip yatağın ucuna oturan Jimin, Yoongi'nin güçlü kollarının esiri olmuştu.

"Yalancı! Biliyordum böyle olacağını."

Yoongi kollarının arasındaki bedeni göğsüne yaslarken tebessüm etti. Yavaş yavaş adım atmalıydı. Jimin'in tepinmesi her ne kadar işini zorlaştırsa da, bol sweatin açıkta bıraktığı pürüzsüz omzundan öptü uzunca. Ne zaman bunu yapsa, sakinleşir ve mayışırdı. Küçük gözleri kapanmaya yüz tutan Jimin, isyankâr bir sesle mırıldandı.

"Neden geldin? Yeterince canımı yakmadın mı hyung?" güçsüz çıkmıştı sesi, her ne kadar inkâr etse de o kadar özlemişti ki şu an kolları arasında olduğu bedeni.

"Zamanla canımın içi, söz veriyorum en yakın zamanda açıklayacağım fakat önümüzdeki şu dört gün boyunca aramızdaki engelleri kaldırsak ve eskisi gibi olsak? İhtiyacın olduğunu biliyorum. Ne kadar kızarsan kız, senin yuvan benim. Dört gün izin ver kendine. Bu süre içinde hiçbir şeyi umursamadan gideririz hasretimizi. Busan'a ayak bastığımız vakit istersen yine bakmazsın yüzüme." titreyen sesinden anladı küçük olan onun ağladığını. Dayanamıyordu onu üzgün görmeye. Kolları arasında yüzüne doğru döndü ve burunlarının birbirine sürtmesine sebep oldu. Çekik gözleri dolu doluydu. Tereddüt etse de bir elini yumuşaklığıyla içini ısıtan yanağına yerleştirdi. Baş parmağıyla kirpiklerindeki damlaya ulaştı. Yoongi'nin gözleri anında kapanırken, minik damla Jimin'in tombul baş parmağını ıslattı.

"Sadce dört gün."
.

Sabah olduğunda, esmer teniyle simsiyah çarşafın üzerinde bir şaheser misâli uyuyan Taehyung son yarım saattir sevgilisi tarafından izlendiğinden habersizdi.

Jungkook açık pencereden süzen rüzgâr Taehyung'un çıplak bedenini üşütmesin diye pikenin tamamını üzerine örtmüştü. Esmer tenlinin şakağına onu uyandırmayacak kadar hafif bir öpücük bıraktıktan sonra ayaklandı, yataktan kalkıp odadaki dolaba ilerledi ve beyaz bir gömlek çıkardı. Altına siyah, bacaklarını sımsıkı saran keten bir pantolon tercih ederken dolap kapaklarını kapatıp yatağın yanındaki komodinin üzerinden saatini aldı ve sol bileğine çok sıkmayacak şekilde taktı.

Taehyung, serin rüzgârın kollarında pamuklara sarılmış gibi hissediyordu. Özgür bir kelebek gibi gerindi kolları, gözlerini yavaş yavaş araladığında bakışları Jungkook'unkilerle kesişmişti.

"Günaydın." boğuk sesiyle mırıldandıktan sonra, yatağın yanında, yerde duran iç çamaşırını alarak dizlerinden geçirdi. Eh, kendisinde olan onda da vardı öyle değil mi?

Jungkook yatağın etrafından dolaşarak uyku mahmuru olan sevgilisine baktı, kollarını beline sararak çenesini omzuna yaslarken esmer olan bu ani sarılmaya seve seve karşılık verdi. Büyük olan nedensizce sarılmayı çok seviyordu, Taehyung bu durumdan oldukça hoşnuttu.

tell me pretty lies, yoonminOnde as histórias ganham vida. Descobre agora