1

1.1K 64 14
                                    

Siyah saçlı genç, esmer tenli arkadaşıyla beraber evlerine doğru ilerliyordu. İkisi de son sınıf öğrencisi olduklarından, deli gibi çalışıyorlardı.

Park Jimin ve Kim Taehyung, daha beş yaşlarındayken tanışmışlardı. Taehyung kuzeninin ailesi ile beraber Daegu'dan Busan'a gelmişti. Babası ve annesi onu henüz küçükken terk etmişlerdi. Bayan Min, erkek kardeşinin yaptığı o büyük hatadan sonra yeğenine en güzel şekilde bakacağına dair kendine yemin etmişti. O sıralar Daegu şehrinde ekonomik kriz söz konusuydu. Bay Min ise şirketini bu sebeple  Busan'a taşımış, tam da Jimin ve babasının yaşadığı dairenin karşısındaki satılık eve taşınmışlardı. Küçük bir aile apartmanıydı orası. Bahçesinde hamaklar, salıncaklar bulunurdu. Apartmanın çocukları için ise birkaç top dururdu bahçede. Böyle sıcacık bir yerdi. Bir gün Jimin bahçedeki salıncakta uyurken, fındık göbeğinin üzerinde bir baş hissetmişti. Mızmızlanarak uyandığında ise üzerine uzanmış, kahverengi saçlı çocuğu fark ederek şaşkın şaşkın ona bakmıştı. Taehyung mışıl mışıl uyumuştu Jimin'in ufak göbeği üzerinde. Jimin ise onu uyandırmamak için nefeslerini bile yavaşça almıştı.

O günden sonra da en yakın arkadaş, belki de kardeş hâline gelmişlerdi.

Eh, bir de Taehyung'un kuzeni Yoongi vardı elbet. Min'lerin tek çocuğu. Busan'a ilk taşındıklarında henüz on iki yaşındaydı. Jimin ile özel bir tanışmaları olmamıştı. Kuzeni neredeyse her gün ondan bahsettiği için sadece adına ve görünümüne aşinaydı ilk zamanlar. Sonralarında da,  üçü her bahçeye çıkışlarında yanına gelip kuzeni ile oynadıkları her oyuna davet ettiğinde tersleyişinde tanımıştı onu.

Jimin aklına doluşan bunun gibi birkaç anıdan arınmak için başını hızlıca iki yana salladı. Ardından bir şey olmamış gibi hem yürüyüp, hem de telefonla hoşlandığı çocukla mesajlaşan dostuna baktı. Bunu hissedermiş gibi telefonunu kilitlemiş, okul hırkasının cebine doğru göndermişti.

"Bize gidelim mi? Babam bugün çikolatalı pasta yapacaktı, hazırdır şimdiye. Seversin sen."

Taehyung onun yemeyeceğinden adı gibi emindi. Hayır, Jimin saçma sapan bir diyette de değildi ama onun sevdiği şeyleri bir daha hiçbir şekilde hayatına sokmuyordu.

Çikolatalı pastayı yemesine kimse engel olamazdı iki yıl öncesine kadar, ne olursa olsun. Americano da içmiyordu artık. Bunun gibi birçok şey değişmişti işte.

"Olur, gelirim." Bozuntuya vermemişti esmer genç, biliyordu hatırlatırsa küçük gözlerin şişene kadar yaşlarını akıtacağını. Bir kez daha küfür etti içinden, can dostunu bu hâle getiren adama.

Onların dostluğu çok güzeldi. Ebeveynlerine göre biraz yanlış olsa da yanlarına Baekhyun dışında asla başka birini almazlardı dışarıdayken. Eh, onlarla da sadece okulda görüşürlerdi. Evlerinin anahtarları da birbirlerinde bulunurdu meselâ. Jimin şimşekten ve gökgürültüsünden korkardı. Bu sebeple ne zaman iki hava olayından biri gerçekleşse arkadaşının yumuşak yatağının kenarında bitiverirdi.

Taehyung ise ruhsal problemlere sahip bir çocuktu. Öfkesine asla hâkim olamazdı ve bu yüzdendir ki, sürekli ailesiyle kavga eder ve hemen sonrasında evden bir hışımla çıkardı. Adres belliydi, Jimin'in kolları.

Taehyung, ilk evden kaçışında yine Jimin'in evine gitmişti. Aslına bakacak olursak, her kaçışında denebilirdi.

Çok farklı karakterlere sahiplerdi. Başka iki insanda bu karakterler bulunsa, belki asla anlaşamazlardı.

Taehyung, hem sinirli hem de başına buyruk hareket eden biriydi. Henüz yeni on sekiz yaşına girdiğinden, ergenliğin getirisi olan fazladan bir asabiyeti de vardı normalin yanında. Kendinden asla ödün vermezdi. Şu hayatta belki tabiri caizse 'kedi' gibi olduğu yer, Jimin'in yanıydı. Aralarında aşka dair bir ilişki yoktu, olamazdı da zaten.

tell me pretty lies, yoonminWhere stories live. Discover now