Bölüm 2

246 65 162
                                    

Kafeyi açtığımız zaman müşteriler gelmişti. İçerisi sakindi. Kuş kafeslerinin yanına gidip kaplarına birazcık yem koydum.
"Acıkmışsınızdır. Yiyin bakalım. Afiyet olsun."
Öpücük atarak ellerimi yıkamak için tuvalete gittim. Ellerimi yıkadıktan sonra önlüğümü üzerime geçirip adisyon kağıtlarını da önlüğün ön cebine koydum.

Tekrardan çalışma alanına geldim. Saate baktığım zaman beni heyecan bastı. Gelirdi birazdan. Bana seslenen müşteriye doğru ilerledim.

"Ben bir filtre kahve ve sizin şu çikolata parçacıkları olan kurabiyenizden alabilir miyim?"
Karşımdaki genç kıza gülümseyerek kafamla onay verdim.
"Tabi ki. Getiriyorum hemen."

Mutfağa doğru gidip Nihal teyzeye seslendim.
"Nihal teyze! Çikolata parçacıklı kurabiye kalmamış, aşağıda var mı?"
"Var kuzum. Dur getireyim."
"Yok sen zahmet etme geldim şimdi almaya ben."
Aşağı inip bir tepsi kurabiyelerden alıp yukarı çıktım. Tezgahın arkasına geçip kurabiyeleri ve filtre kahveyi hazırlayıp bir tepsiye koydum. Bu saatlerde müşteriler fazla değildi. Ama üniversite çıkışı her yer tıklım tıklım oluyordu. Onur o zamanlar olduğu için fazla telaş yapmıyordum.
Elimdekileri masaya bırakıp kıza gülümseyerek masadan ayrıldım.
Arkamı dönmemle kafeden içeri giren onu gördüm.

Kıraç'ı.
Uğruna şiirler yazabileceğim adamı.
Eveett, benim hikayem böyle başlıyor. Kıraç'la beraber. 3 aydır buradaydı. 3 ayın her günü aynı saatte gelirdi.

Her zaman ki yerine doğru ilerlerken heyecandan ellerim titriyordu. Ahmet amca bana gülerek seslenince ona baktım.
"Tepsiye dikkat et kızım, elinden kaydı kayacak."
Utanmış bir şekilde ona baktım. Onlar da biliyordu ona karşı olan hislerimi ya da ben çok belli ediyordum. Ama ikisi de aynı sonuca varıyordu
.

Elimdeki tepsiyi tezgahın önündeki cam dolapların üstüne koydum. Ellerimle hemen kâküllerimi düzeltip boğazımı temizledim ve arkamı döndüm. Ahmet amca bana bıyık altı gülerken ben de karşılık verdim ve onun yanına doğru yürüdüm.

Yüzümden hiç eksik olmayan gülümsemem onu görünce daha da artmış bir şekilde konuşmaya başladım.
"Hoş geldin Kıraç. Nasılsın?"
"Hoş buldum. İyiyim sen nasılsın Anka?"

Anka. Benim adım Anka'ydı.
Size söylemedim. Çünkü onun ağzından duyun istedim. Adım, onun o muhteşem ötesi iki dudağının arasından çıkınca daha çok seviyordum.

"Iyiyim ben de. Her zamankilerden mi?"
Kafasını sallayıp beni gülümsemesiyle onayladı. Arkamı dönüp tezgaha gittim. Her zaman acı kahve içerdi. Yanında yemezdi hiçbir şey. Kahvesini makinede yapıp güzelce bir fincana koydum. Alışageldiğim bu durum nedense ona yapacağım zaman hep ellerimin titremesi ve sakarlığımla son bulurdu.
Lakin bu sefer sakarlık yapmadım. Kahve fincanını tepsiye koyup yanına gittim. Fincanı önündeki masaya bıraktım. Kafamı kaldırıp ona baktım. Bana baktığını görünce bakışlarımı utançtan başka yere çevirdim ve ağzımın içinde mırıldandım.
"Afiyet olsun."
"Teşekkür ederim."
Elimdeki tepsiyle Ahmet amcanın yanına gittim.

"Ayyh! Ahmet amca, bir sıcak oldu sanki burası."
"Aşktandır o aşktan."
Ahmet amcaya gözlerimi belertmiş bir şekilde baktığımda yine gülmeye başladı.
"Kahve ister misin Ahmet amca?"
"Valla çok iyi olur kızım."
"Hemen getiriyorum."
Müşteriler şimdilik az olduğu için dinlenme vaktim vardı. Hem Ahmet amcaya hem de kendime bir kahve yapıp yanına da kurabiye koyup tepsiyle beraber yanına gittim. Beraber kahvemizi içerken saat de ilerliyordu. Kahveler bitince tepsiyi tezgaha koyup müşterilere baktım. Herkes kendi halindeydi. Gözüm arkalarda oturan Kıraç'a kaydı. Elindeki kitabı okuyordu. Biraz daha dikkatli bakınca kitabın Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar olduğunu gördüm. Bu kitabı okumuştum.
Zevklerimiz aynı' diye geçirdim içimden.

Acaba bir gün ellerimiz aynı raflarda, aynı kitabın üzerinde rastlaşır mıydı?
Ya da hayatlarımız aynı yolun üzerinde buluşur muydu?
Onunla o kadar yapmak istediğim şeyler vardı ki.

Ben oraya dalmışken arkamdan gelen sesle yerimde sıçradım.
"Off Onur. Korktum yaa!"
Onur gülünce ben de katıldım gülmesine. Kızamıyordum ki ona da.
"Dalmışken korkutayım dedim. Fırsat ayağıma kadar gelmiş."
Koluna yavaşça vurdum.
"Ben ablan sayılırım senin. Büyüklerine böyle davranma demedim mi sana?"
"Tamam Anka abla ya. Valla yapmayacağım bir daha."
Gözlerimi kısmış ona bakarken bir anda gülüp saçlarını karıştırdım. Çünkü hiç sevmezdi özenle yaptığı saçlarının bozulmasını
.

"Ahmet amca!! Saçlarım gitti, saçlarım. Senin şu an gelip yardım etmen gerekiyor. Sen durmuş gülüyorsun. Ne kadar ayıp yahu. Nihal teyzem burada olsaydı görürdünüz."
Ben ve Ahmet amca, Onur'un bu haline gülerken o ellerimden kurtulmuş üzerini değiştirmeye gitmişti. O sırada içerisi yavaştan yavaştan dolmaya başlamıştı.

~~~~

Akşam olunca kafede 3 kişiden başka kimse kalmamıştı. Biz yavaştan hazırlanırken son kalan 2 kişi de gitti. Tek kalan en arkada kitabının kapağını kapatan Kıraç'tan başkası değildi.
"Kuzum biz Ahmet amcanla çıkıyoruz. Kendine dikkat et görüşürüz."
"Görüşürüz Nihal teyze siz de dikkat edin."
Onur da onlarla çıkınca ben ve Kıraç kalmıştık. Üstüme montumu geçirip onun yanına doğru ilerledim. Bana mahcup bir şekilde bakıp gülümsedi.
"Üzgünüm Anka. Kitaba dalmışım ve içerisinin huzuruyla saatin farkına varamadım. "
"Sorun değil. Huzurlu bulmana sevindim burayı. "

Kıraç ayağa kalkıp kitabını eline aldı.
"Saat de geç olmuş. Istersen tek gitme eve. Yani sakıncası yoksa ben bırakayım seni."

Kalbim kaburgalarımı parçalayacak gibi atarken ne diyeceğimi bilemedim. Yani o şimdi benimle yürümek mi istiyordu. Hayallerimin arasında onunla sonbahar soğuğunda gecenin bir vakti yürümekte vardı.

"Sakıncası yok ama ben hemen eve gitmiyorum. Yani akşamları buradan çıkınca biraz yürüyüş yapıyorum."
"O zaman yürüyüşün bitene ve sen eve gidene kadar sana eşlik edebilirim."

O kadar mutluydum ki. Bu duygu nasıl tarif edilir bilmiyordum. Kafamı onaylar anlamda salladım.

Ankara sokakları bekle beni. Onunla yürümek için geçeceğim bu gece sokaklarından. ve sen Ankara, bu gece hiç şahit olmadığın bir mutluluğa şahit olacaksın.

Can Kırığı (KİTAP OLDU)Where stories live. Discover now