duo

184 22 54
                                    

Isabelle ayrıldıktan sonra Clary  yüzünü ellerine gömdü ve derin nefesler almaya çalıştı. Yaşadıkları ona çok ağır geliyordu, nefes alamaz durumdaydı. Sinir krizinin eşiğinden dönüyordu.

Ayağa kalktı ve diğerlerinin yanına gitmesi gerektiğini düşündü. Merdivenleri es geçip asansöre doğru ilerledi. Asansörü beklemeye başladı ve açılınca da Enstitü'nün ana katının olduğu düğmeye bastı. Aynadan kendisine bakınca cidden ne kadar kötü göründüğünü bir kere daha fark etti. Saçları topuzundan fışkırıyordu ve gözlerinin rengi solmuştu. Ayrıca aylardır doğru dürüst uyuyamadığı için gözleri kızarmıştı ve altındaki göz altı torbaları belli oluyordu.

Asansörün kapısı açılınca hipnozdan uyanmış gibi irkildi. Gözüne ilk Alec takıldı. Magnus'ın elini gergin bir tavırla tutmuş, büyük masanın etrafında sinirli bir şekilde diğerleriyle konuşuyordu.

Uyuşuk adımlarla yanlarına doğru ilerledi, onu ilk fark eden Sebastian oldu. Gülümsedi ve kız kardeşini kollarının altına aldı.

"Ne hakkında konuşuyorsunuz?" diye sorunca yüzü birden düştü. "Jace'in nerede olduğuna dair hâlâ hiçbir fikrimiz yok." kolundaki soluk Parabatai rününe hüzünle baktı.

"Eğer bağları bu kadar zayıf olmasaydı, Sebastian üstünden nerede olduğunu tespit edebilirdik." Alec nefes verdi.

"Peki ya Magnus?" Magnus'a meraklı gözlerle baktı. Ama Magnus kafasını iki yana salladı. "Jace'e ait hiçbir eşyamız yok. İzini ben süremem."

Alec her şeyin yolunda olduğunu belirtmek için erkek arkadaşının sırtını sıvazladı. Izzy onlara sevgi dolu gözlerle baktı ve Simon'a yaslandı.

"Peki Tessa bize yardım edemez mi?" Sebastian hevesle sordu. Simon'da ona katıldı. "Evet, Tessa Jace'in büyük büyük bilmem kaçıncı büyük annesi değil mi? Ayrıca tanıdığımız çoğu büyücüden de daha fazla güçlü." Magnus Simon'a sert bir bakış attı. "Kapa çeneni Solomon." Simon kendi kendine homurdandı.

Izzy elini masaya birkaç kere vurdu. "Eğer Jace Çember üyelerini kendi tarafında toplarsa, Valentine'dan daha büyük bir sorunla karşı karşıyayız demektir. Dikkatinizi toplayın!"

Alec'de kafasıyla onayladı. "Elimizdeki tek şans, Tessa Gray. James Carstiars'e ateş mesajı göndermeyi denerim."

Magnus dışında hepsi onayladı. "Geri dönüş yapacaklarını sanmam. Kit Herondale'i Jace'den saklamaya çalışıyorlar. Bu belaya gireceklerini sanmıyorum."

Simon, Magnus'a baktı. "Tessa şimdilik Blackthorn'larla güvende olduğunu düşünüyor, Julian ve Helen'e güveni tam."

Magnus omuz silkti. "Ben ateş mesajını hazırlayayım." Alec heyecanlı bir şekilde ana salondan ayrıldı. Magnus'da onu arkasından takip etti.

Bir şeyler doğru gelmiyordu. Planda bir eksiklik vardı. Clary her şeyin yoluna gireceğini kendine söyleyip durdu ama işe yaramıyordu. Jace'le ilgili normal olmayan bir şeyler vardı. Ne yapıp edip bir şekilde hayatlarını karartacaktı.

Masadan uzaklaştı ve koltuklardan birine oturdu. Izzy ve Simon yanına doğru sessizce yanaştılar. Sebastian'da tam gelmek üzereydi ki, sarı saçlı bir Gölge Avcısı yanına gelip kulağına bir şeyler fısıldadı. Son bir kez yeşil gözlerini Clary'nin üzerinde dolaştırdıktan sonra gitmek zorunda kaldı.

Simon bir yanına, Izzy'de diğer yanına oturdu. "Onu bulacağız." Isabelle gülümsedi. "Evet! Parabatai törenimizden hemen önce suratını asmamalısın Fairchild! Alınmaya başlıyorum ama." Clary Simon'a şaşkınlıkla baktı. Parabatai olmaya karar verdikleri tamamen aklından çıkmıştı. "Tabii fikrini değiştirmediysen?" Simon gerginlikle sordu ve Izzy onun omzunu okşadı. Clary kafasını salladı. "Sadece, belki biraz daha bekememiz gerektiğini düşünüyorum. Bütün hayatımız darmadağın oldu." Simon samimiyetle gülümsedi. "Nasıl istersen, Fairchild."

Clary izin isteyerek kalktı ve odasına doğru merdivenlerle çıkmaya başladı. Aslında Jace'i savaşta bir anlığına görmüştü. Esmer teni üzerindeki kusursuz çizilmiş rünleri, sarı parlak saçları, iblis kanı yüzünden bal sarısı gözleri, kemikli elleri ve pembe dudaklarıyla çok yakışıklı birisiydi. Şeytandan çok bir meleğe benzediği söylenebilirdi. Ama onu gördüğü zaman saçları, kıyafetleri ve yüzü Gölge Avcıları'nın kanıyla boyalıydı. Yorulmadan, etrafında kim olduğunu umursamadan herkesi kesip biçiyordu.

Ve şimdi Jace'in ne kadar yakışıklı göründüğünü düşünemezdi. Hiçbir zaman yapamazdı. Jace Herondale, kana susamış cani bir katildi ve ondan mümkün olduğunca çabuk kurtulmaları gerekiyordu.

Odasına ulaştığımda, üstünü değiştirip yatağa uzandı ve örtüyü kafasına çekip uykuya daldı. Birkaç saat boyunca nefes bile almadan uyudu.

Simon kapıyı çalmadan içeri girdiğinde çığlık attı. “Simon, çık dışa-” Simon Clary'nin sözünü kesti.

“Bence bunu görmen gerekiyor Clary.” Clary yüzüne baktığında Simon endişeli, hatta korkmuş görünüyordu. Üstündekileri bile değiştirmeden hızlıca Simon'ı takip etti. Bütün Enstitü üyeleri bir parça kağıt ve bir kanat tüyüne boş gözlerle bakıyordu. Clary tüye göz attı. Kuş kanadı olmak için çok büyüktüler, ayrıca şaşırtıcı bir beyazlıkta parlıyorlardı. Aklına gelen şeyle gözlerini kapattı. Melek kanadı.

Diğerlerinin yanına korkak adımlarla ilerledi ve kağıdı eline aldı. Düzgün bir el yazısıyla yazılmış tek bir kelime vardı.

Erchomai.

Geliyorum.

los angeles enstitü sakinlerini de atayım mı ortaya he

julian emma mark gelsin mi

ama tda zamanına göre olur çünkü öyle istiyorum

bu arada simon gölge avcısı ve clary'de gölge avcısı olarak büyümüş kafanız karışmasın tşk.

paint it black ➰ jace + claryTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang