unum

316 29 74
                                    

"Clary? Gelebilir miyim?"

Kapıdan ona doğru seslenen Isabelle'in sesini duyunca Clary irkildi. Saatlerdir kendisini odasına kapatmıştı ve resim çizmeye çalışıyordu. Fakat eli titrediği için buna odaklanmak fazlasıyla zordu. Elindeki fırçaları bırakarak boğazını temizledi.

"İçeri gir Izzy!"

Kapı yavaşça açıldı ve Isabelle, Clary'nin görüş alanına girdi. Her zaman olduğu gibi yine kusursuz görünüyordu. Uzun saçlarını örgü yapmıştı ve vücudunu mükemmel bir şekilde saran eflatun bir elbise giyiyordu. Ayaklarında da hiç çıkarmadığı topuklu ayakkabılar vardı ve makyajı yüzünde parlıyordu. Clary ise dağınık bir topuz yapmıştı ve göz altı torbaları kilometrelerce öteden bile görülebiliyordu.

Clary yatağına oturup ona baktı.

"Ne oldu Iz?"

"Sadece iyi olduğundan emin olmak istedim. Saatlerdir burada tıkılıp kaldın. Alec ve Simon senin için çok fazla endişeleniyorlar."

Clary yüzünü aşağı çevirdi. Gözleri dolmuştu.

"Hey, konuşmak ister misin?" Isabelle yatağa oturdu. Clary ise dolu gözlerle ona bakmaya devam etti.

"Valentine ne kadar şeytani de olsa senin babandı Clary. Onun için üzülmende hiçbir sakınca yok." sırtını sevgiyle sıvazladı.

"S-sorun da bu zaten. Onun için hiçbir şey hissetmiyorum Iz. Kendi öz babamı kılıçla doğradım v-ve onun için üzülemiyorum." Clary gözlerni kapattı ve yaşların akmasına izin verdi.

"Önemli olan bu değil. Önemli olan senin hepimizi o canavardan kurtarman. Sen Gölge Dünyası'nın kahramanısın Clary. Sen olmasan hepmiz ölü olurduk." Isabelle Clary'nin gözyaşlarını sildi ve ona doğru gülümsedi. Clary ona minnettar bir şekilde baktı. Onun gibi bir kız kardeşe sahip olduğu için şanslıydı. Lightwood'lara sahip olduğu için, Simon'a, Magnus'a annesi Jocelyn'e, Luke'a, gurur duyduğu bir erkek kardeşe sahip olduğu için çok şanslıydı.

"Yine de... hâlâ Jace'i bulmamız gerekiyor." derin bir nefes verdi.

Onun ismini duyunca Isabelle yumruklarını sıkmaya başladı. Jace'le gruptan herkes daha önce Idris'de tanışmıştı. Tabii kimse o zamanlar onun efsanevi Herondale olduğunu bilmiyordu. O sırada da Lightwood ailesinin en küçük bireyi olan Max'e saldırıp kaçtığından beri Isabelle ona büyük bir kin besliyordu. Kendisini dediklerine göre haftlarca Mark Blackthorn olarak tanıtmıştı ve kimliği açığa çıkınca vahşet çıkarmıştı.

"O ikiyüzlü şerefsizin ismini bile ağzına alma. Sebastian'a bir şekilde bağlı olması bile beni çileden çıkarıyor zaten."

Valentine, ağabeyi Sebastian üzerinde doğmadan önce tıpkı Jace'e yaptığı gibi deneyler yapmıştı. Jace'e iblis kanı verip Sebastian'a melek kanı enjekte etmişti. Onları beraber büyütüp, ilk rünlerini almalarından hemen sonra Parabatai olmalarını istemişti. Kendi içlerinde yaptıkları seremoniden sonra birkaç ay bu şekilde yaşamışlar, en sonunda da Sebastian onlarla yaşamaya katlanamadığı için kaçmıştı. Rünleri zayıflamasına rağmen, hâlâ birbirlerine bağlı iki askerdiler.

Jace'in kim olduğunu tanımlayabilecek olan kişiyse, o sıralarda Idris'in yakınlarında bile değildi.

"Evet, sen aşağıya in, ben de hemen geliyorum" Clary gülümsedi ve Isabelle'in aşağıya inmesini izlerken Jace'i düşündü.

Jace, diğer herkese göre Valentine öldürüldükten sonra bir korkak gibi kaçmayı seçmişti. Ama Clary'nin içinde daha hiçbir şeyin başlamadığına dair bir his vardı. Aklına bir anda gelen düşünceyle irkildi.

Jace Morgenstern Herondale, onlar için geliyordu.

evdd mükemmel bir kurgu ama mahvedicem

au bu işte bu evrende jace kötü adam sebastian iyi

açıklama bölümü gibiydi bu anlayın diye

to my carstairs, who belongs to me. legendjustin

paint it black ➰ jace + claryWhere stories live. Discover now