"J-jungkook. Bize zarar v-veremez. Güven bana." Jungkook'un kollarına tutunurken konuştu.

"Sikeyim Jimin, öleceğiz burada." Jimin uzaklaşmak istese de kollar izin vermedi. Kulağında saçmalamamasını söyleyen bir ses duydu. Küçük kız olan biteni izliyor, sanki bitmesini bekliyordu. Biraz daha yaklaştığında Jimin Jungkook'tan biraz uzaklaşmayı başarmış, küçük kıza ilerlemişti. Jungkook bir anlık panik yapsa da Jimin çok uzaklaşmadan olduğu yerde tek dizinin üstüne çökmüştü. Küçük kızla aralarında 5 metre bile yoktu. Jimin kafasındaki bulanıklığı dağıtmaya çalışıyordu.

"Uyarımızı dikkate alırsın sanıyorduk." Küçük kız kendisi kadar tatlı sesiyle konuştuğunda Jimin gözlerini büyüttü. Kafası karışmıştı. Minik kız Jungkook'a baktığında Jimin Jungkook'a döndü. Kızın istediğini anladığında konuştu. "J-jungkook biraz uzaklaşır mısın?"

Jungkook kasılı çenesini çözüp konuştu. "Yok artık başka?" Jimin anlık gözlerini kapattı. "Jungkook lütfen. Ne diyeceğini duymak istiyorum."

Jungkook yok artık dercesine Jimin'e baktı. "Sana bir şey yapmayacağını nerden bile-" Jimin'in yalvarır bakışlarını gördüğünde sustu. Ellerini saçından geçirip iç çekti. Arkasını dönüp çok az mesafede uzaklaştığında Jimin önüne döndü. Küçük kızı anlık da olsa kurtarabilirdi. Ne tür numarası varsa deneyecekti.

"M-merhaba. Kaç yaşındasın?" Kız bu soruya kaşlarını çattı. Sonrasında ise omuz silkip cevap elleriyle cevap verdi. Jimin 6 parmağını kaldırmış kıza hafifçe gülümsedi. "Demek 6. Çok küçükmüşsün. Peki a-adın?"

"Seolhyun." Jimin buna da gülümsedi. İçinden ağlıyordu lakin korktuğunu belli etmemeye çalışıyordu. "Ben de Jimin."

"Tanıyorum seni." Jimin'in kaşları havalandı. Sormaya korksa da yaptı. "N-nereden?" Küçük kız buna cevap vermedi. Biraz daha yaklaşıp elini Jimin'e uzattı. "Benimle gelmelisin." Jimin küçük kızın eli ve yüzü arasında gidip geliyordu. Nefessiz kalmıştı.

"Korkmana gerek yok Jimin." Küçük kızın tatlı sesiyle titredi. Tam da iblimsiydi bu durum. Küçük, dünya tatlısı bir kız gönderiliyordu. Kimse kıyamıyordu ona zarar vermeye. İnsani duygulardan yararlanıp inanılmaz bir plan kurmuşlardı. Ama unuttukları bir şey vardı. Planı uyguladıkları kişiyi tanımıyorlardı.

"Seolhyun. Şeker sever misin?" Jimin yumuşak ifadesini takınıp minik kıza sorduğunda minik kız saliselik bir tepki verdi. Sanki gözleri ışıldamıştı. Jimin gördüğü o ışıkla ağlamak istedi. "Sana istediğin kadar alabilirim. Ne kadar istersen. Beraber yeriz ne dersin?"

Seolhyun gözlerini sıkıca kapattı. Elleriyle gözlerini ovuşturuyordu. "Bir sürü mü alacaksın?" Yüzü eğiliyken konuştuğundan sesi boğuk geldi.

"Evet. En çok hangi aromalı seversin, biliyor musun?"
Seolhyun heyecanla kafasını kaldırdı. Hızlıca salladı. "Elmalı, elmalı seviyorum ben." Jimin minik kızın gözlerine baktığında kanlandığını gördü. Siyah tamamen kaybolmuş, geriye kanlanan gözlerinin beyazı kalmıştı. Her şey normal görünüyordu.

"Yakınlarda şeker dükkanı bilmiyorum ama eğer benimle gelirsen birlikte buluruz ne dersin?" Minik kız kafasını salladı. Jimin'e iyice yaklaştı. Jimin korksa da bozuntuya vermeden kızı kucağına aldı.

Jungkook gördüğü görüntünün ekstremliği yüzünde kalbini tuttu. Koşarak yanlarına geldi. "Ne yapıyorsun Jimin, ne?" Jimin küçük kıza sarılıyordu. Küçük kız da aynı şekilde kollarını Jimin'in boynuna dolamıştı.

can't see my reflection in your eyes |jikook|Место, где живут истории. Откройте их для себя