02

5.5K 580 102
                                    

Bazen izlendiğimizi hissederiz. Kafamızı çevirip bakmaya ihtiyacımız yoktur. Üstümüzdeki gözleri anlarız ve geri bakma dürtüsüne engel olamayız çünkü hissettiğimizin doğru olup olmadığını onaylama ihtiyacı duyarız.

Jimin onaylama ihtiyacı duymadı çünkü biliyordu, garip bir şekilde, yüzü o tarafa hiç dönük olmadığı halde biliyordu. Üstüne öyle bir yoğunluk çökmüştü ki olduğu yerde kıpırdayamıyordu. Kaskatı kesilmiş, gerilmişti. Bazen Hoseok'un sesi bile bulanık geliyordu.

Kaşları iyice çatılmış, nefesleri sıklaşmıştı. Korkmuştu. Korkması için şu an yeterince nedeni varken üstüne bir de birinin kendisine bulaşmasını istemiyordu. Zaten çizgiyi yeterince aşmıştı. Burada olmaması gerekiyordu. Buraya ait değildi. Karnında endişe belirtisi olan bir baskı hissetti. Kesinlikle endişeliydi. Şu an kendisine ulaşmaya çalışan Ivan ve Bay Park'ı düşünüyordu. Mahvolacaktı. Belki de iki hafta evden bile çıkamayacaktı. Karnındaki baskı iyice arttığında elini karnına koydu. Yüzü buruşmuştu.

"Hey, Jimin. İyi misin?" Hoseok'un endişeli sesi kulağına boğuk gelmişti. Nefes almakta güçlük çekiyordu. Ağlamak istiyordu, nefesi kısılana kadar, dünyaya nefretini kusana kadar ağlamak. Korkusundan yarım saat, sadece yarım saat bile özgür kalmaya dayanamıyordu.

Bu çok sevdiğiniz bir şeye alerjiniz olması gibiydi. Jimin, küçükken izlediği bir televizyon programında bir kadının çikolataya alerjisi olduğunu ama deli gibi sevdiğini, kendini çikolata yemekten alamadığını söylediğini görmüştü. Cildi kaşınıyor, nefesi kesiliyordu. Bu da böyle bir şeydi işte. Park Jimin şu an burada olmaya aşık bile olabilirken alerjisi varmış gibi nefessiz kalıyordu. Alışkın bile değildi. Biraz da buna bağlıyordu. İnsanlar ona bakarken, onunla konuşurken hep gergin olurdu.

"Jimin." Kolunda bir el hissettiğinde kendini öyle bir hızla çekti ki oturduğu sandalyesine gömüldü. Hoseok korkudan Jimin'e dokundurduğu elini kendine çekti. Gözleri büyümüş ve endişelenmişti.

"A-afedersin. Seni korkutmak istemedim." Sesindeki korku Jimin'e ulaştığında yerin dibine girdi. Mahvetmişti her şeyi. Belki de bir daha yanaşmayacaktı Hoseok kendisine.

"B-ben iyi h-hissetmiyorum. Midem bulandı." Kısık sesinin onlara ulaşmasını umdu. Kafasını kaldırdığında ona merakla bakan büyük gözlerle karşılaştı. Jimin aciz görünmekten her zaman nefret ederdi. Bakışlarını anlık da olsa toparladı ve güçlü görünmeye çalıştı. İnsanlara güven olmazdı, zayıflık göstermek istemiyordu.

"Seni evine bırakalım." Adını bile öğrenmediği çocuk konuştuğunda gözleri yerinden çıktı.

"Hayır!" Sesi öyle yüksek çıktı ki Hoseok'un da kuzeninin de kaşları çatılmış, kafedeki insanlar onların bulunduğu köşeye dönmüştü.

"Yani, ben iyiyim. Zahmet etmenize gerek yok. Gerçekten iyiyim. Eve kendim gidebilirim." Yan sandalyeye koyduğu çantasını kaptı ve cüzdanından parasını aldı. Kuzeni ve Hoseok ayakta durmuş, Jimin'in her hareketini izliyorlardı ki bu Jimin'in sinirlerini bozuyordu.

Çantasını omzuna atıp kalkmaya yeltendiğinde bacaklarında kalmayan güç yüzünden hafif tökezledi. Ona uzanan elleri, farkında olmadan, sağ dirseği ile hızla ittirdi. Temas sevmiyordu, onu korkutuyordu.

Ellerin sahibine baktı.

Işığın gözlerine girmesini engelleyecek şekilde perdeli gözler.

Hemen kafasını iki yana sallandı. İnsanları gözlemleme konusunda kendini sürekli durduruyordu ama bu sefer buna engel olamamıştı çünkü merak etmişti.

"Hoşçakalın." Kaşları çatılmış, yüzü solgun bir şekilde yanlarından ayrıldı. Kasada masanın bütün hesabını ödeyip çıktı. Arabasına gelene kadar yolu nasıl yürüdüğünü hatırlamıyordu. Arabanın içine oturduğunda bir süre direksiyona odaklandı. Kasları hareket etmeyi reddediyor gibiydi. Gözlerine gelen yaşlara engel olamadı. Gözleri buğulandığında bir hıçkırıkla koyverdi gözyaşını. Çok aciz hissediyordu. Savunmasız. Özgüvensiz.

can't see my reflection in your eyes |jikook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin