Bölüm 60: Şüphe - Evin İçinde...

Start from the beginning
                                    

Gözümde donan damla aşağı süzüldü o an. Bir süre Yağız'ın yüzüne öfkeli bakışlar attıktan sonra hızla arkamı dönerek Pavel'in ardından yürümeye başladım.

On dakika kadar sonra bir cenaze aracının içinde, seyir halindeydik. 'Kel' olduğu polis telsiz kayıtlarına kadar geçmiş olan Pavel, başında bir şapkayla aracın şoför koltuğunda oturuyordu. Kevin yan koltukta 'ölü yakını' olarak seyahat ederken biz ise Yağız'la layık olduğumuz yerde, cenaze aracının tabut taşınan bölmesindeydik.

İkimizin arasında içi boş bir tabut vardı. İkimizin arasından muhakkak ki bir şeylerin cenazesi kalkmıştı.

"Benim tekelimde değil..." dedi, aramızdaki 'ölüm' sessizliğini bozan Yağız olmuştu. Sorduğum malum soruyu ancak cevaplıyordu. "Benim tekelimde olsaydı, tek başıma gitmeyi seçmezdim."

Aracın içinde gözlerimiz ilk defa kesişti o an. Tam bir şeyler söylemek için ağzımı açıyordum ki ön taraftan Kevin'ın sesi duyuldu:

"Boğs... Çeviğmeğ!"

Yağız hızla yerinden kalkarak orta yerdeki tabutun içini açtı. Ardından elini bana doğru uzattı. "Acele et!"

Ben "ne-nasıl?" gibi kesik kesik sözcükler mırıldanırken Yağız'sa elimden tuttuğu gibi beni tabutun içine çekti ve kendisi de yanıma girerek tabutun üstünü kapattı. Şimdi tam olarak bir tabutun içinde, burun burunaydık.

"İyi misin?" dedi, sessizce. Eli daracık tabutun içinde elimi yakaladı.

"İyi olmak için fazla saçma bir yerde değil miyim..." Elimi elinden çektim.

"Sadece benimle birliktesin" dedi, imalı bir ses tonuyla. "Kendini, her an bulabileceğin şeyin içindesin."

"Selamınaleyküm... Başınız sağ olsun..." Yağız'ın kulaklığından yabancı bir ses geldi o an. Kevin'ın bahsettiği çevirmeyi yapan polis olmalıydı bu.

"Doğstlağ düşmağnlağ sağ olsuğ..." Kevin, ağzındaki yaraya rağmen konuşmasını çabuk toparlamıştı fakat Türkçe'sini, değil...

"Size ne oldu, geçmiş olsun?" dedi, polis.

"Trafiğ kazağ... Dağıldığ beniğm çeneğ, konuşağmıyoğ... Çoğk kötüğ... Kaynığm da kazadağ öldüğ." Kevin 'kayın' nerden biliyordu?

"Hadi ya... Çok geçmiş olsun tekrardan... Kimlikleri görebilir miyiz?"

"Tabiğ..."

"Yakalanacağız!" diye fısıldadım o an korkuyla. Ya tabutun içini de açarsaydı polis? Ölüye olsun saygı duyabilirler miydi? Cenaze aracında bile kamufle olamayacksak, nerede olacaktık hem? Direkt mezara mı girseydik? İç sesim, düş yakamdan!

"Kimlikleri temiz..." dedi, Yağız'ın yüzüme değerek korkumu hafifleten nefesi. "Sıkıntı çıkmayacak" diye ekledi sonuna da. Fakat yahu, kimlikleri nasıl temiz oluyordu? Bu ülkede kirin üstünü örtmek ne kadar da kolaydı...

"Buyrun kimliklerinizi... Bir de arkayı görelim?" Polisin sesi, Yağız'ın kulağındaki cihazdan tekrar duyuldu.

"Yağız... Yağız! Geliyor adam! Ne yapacağız?"

"Şişşt şişşt şişşt... Sorun yok." Yağız'ın elindeki silahı hafifçe yukarı doğru kaldırdığını hissedebiliyordum.

On beş, yirmi saniye kadar sonra ise bulunduğumuz yerin kapısı açılmıştı. Benimse korkuyla atan kalbimin sesi, kulaklarımı patlatacak gibiydi.

"Kaynığm..." Kevin'ın ağlamaklı sesi tekrar duyuldu. "Çoğk geğnç fevağt eylediğ. Kocağsı da peğişan..."

"Kocası mı?" dedi, polis hayretle.

Kırmızı AnahtarWhere stories live. Discover now