"Hiç itiraz etme. Seni tanıyan herkes nasıl da iyi bir insan olduğunu söyleyebilir bebeğim. Hayvanları seviyorsun, onları korumak ve yaşatmak için uğraşıyorsun, çılgınca kitap okuyorsun. Ki biliyorsun ben bunu hiç yapamıyorum."

Roxy'nin dudaklarında minik bir tebessüm oluştu. Doğru yolda olduğumu anlayarak devam ettim.

"Ayrıca çok yardımseversin. Huzurevindeki herkesin gözdesi oldun. Müzik kulübünü de unutmayalım."

Roxy'nin müziğe karşı güçlü bir ilgisi vardı. Bunu fark edince, artık kendimize ait bir müzik şirketimiz de olduğu için genç ve çocuklar için yaş aralıkları oluşturarak kulüpler kurduğumuz bir merkez açmıştık. Menajerimiz bunun iyi bir reklam çalışması olduğunu düşünerek hiç itiraz etmemişti. Roxy de Calum'ın bir anda ortaya çıkan baskın öğretmen kişiliği sayesinde kendi yaş aralığındaki kulübün en iyisi olmayı başarmıştı. Ashton ona davul çalmayı öğretiyor. Ben klasik gitar, Calum da bas gitar ve piyanoda onu çalıştırıyordu. Luke da söz yazarlığında ona yardımcı oluyor, şarkı söylemesi konusunda onu destekliyordu.

"Annemin de bir sürü uğraşı vardı öyle değil mi baba?"

Daisy'i hatırlayınca buruk bir şekilde gülümsedim. Daisy benim tanıdığım en iyi ve güçlü kadınlardan birisiydi. Her konuyu derinlemesine araştırır, pek çok alanda başarılı olurdu. Onunla hiçbir zaman sıkılmazdım. Ayrıca doğal bir çekiciliği vardı. Herkes onun yanında olmaktan keyif alırdı. Roxy de her geçen gün ona benziyordu.

"Evet senin gibi her şeye el atar ve hepsinde de başarılı olurdu. Yemek hariç."

Roxy son cümlem yüzünden kıkırdamaya başladı. Annesinin yemek yapma konusunda ne kadar yeteneksiz olduğunu herkesten duymuştu ama yine de ne zaman bu konudan yakınsak ilk kez duymuş gibi gülmeye başlardı.

"Ve annen de pek çok kez dışlandı."

Roxy, ilk defa duyduğu bu yeni bilgiyle şaşkına dönüp elini göğsüme yerleştirip başını daha rahat bir şekilde bana doğru kaldırdı.

"Ama annem de senin gibi harika bir insan değil miydi?"

Gülümseyip eğildim ve alnını öptüm. Geri çekilince başımı salladım.

"O benden de harikaydı. Fakat hayatta harika insanlar da bazen dışlanır ve bu kötü bir şey değil."

Roxy, anlamayan gözlerle beni izlediği için düşüncemi daha detaylı anlatmaya başladım.

"Bazen sadece onlara uymadığın için dışlanırsın. Seni değiştirmeye çalışırlar ama sen değişmek istemezsin. Değişmemelisin de zaten. Bazen de sadece seni kıskandıkları için dışlarlar. Aslında hiçbir suçun yoktur ama onlarda olmayan fakat sende olan bir şey onların senden hoşlanmamasına sebep olur."

Elini kendi elimin içine hapsettim. On bir yaşına basmaya aylar kalmışken bile elinin benimkinin yanında ufacık kalmasını çok seviyordum.

"Annen de çok sevilen ama bir o kadar da bazı insanların kıskançlık duyduğu bir kadındı. Okuldaki başarıları, sosyal aktiviteleri, canlılığı. Annen hiçbir zaman bir gruba girmek için değişmedi. Bu da onun birkaç kez dışlanmasına sebep oldu."

Kendisini biraz daha iyi hissettiğini düşünerek kızıma baktım ama o, beklediğimin aksine daha fazla üzgün görünüyordu.

"Ne oldu bebeğim?"

Başını yeniden göğsüme bırakıp içini çekti.

"Bunun birden fazla kez olmasına dayanabileceğimi sanmıyorum."

O görmese de tebessüm ettim. O, annesinin kaybıyla, babasının düzensiz yaşamıyla uğraşmış ve her şeyin üstesinden gelmişti. Yaşadığımız şeyleri düşündüğümde dışlanmak o kadar da kötü görünmüyordu. Roxy elbette bununla başa çıkabilirdi. Fakat sanırım biraz daha ebeveyn desteği gerekiyordu.

"Pekala şöyle yapalım. Grubunun dışında başka öğrenciler var mı? İçlerinde seninle konuşmaya çalışan ama sen bir grup içinde olduğun için seninle konuşmaya çekinen çocuklar olabilir."

İlk anda aklıma benimle aynı yaşta baba olmuş Kevin'ın oğlu gelmişti. Çünkü kızıma bakışları hiç hoşuma gitmemişti. Onda tam bir benim kızımı benden çalacak potansiyel görmüştüm. Daha on bir yaşında bir çocuğu kendime düşman bellediğim komik görünüyor olabilirdi ama umurumda değildi. Kızımın bir sevgilisi olması için çok erkendi. Yani bence en azından önümüzde bir otuz sene vardı. Vardı değil mi?

Roxy, kollarımdan ayrılıp bana doğru döndü ve şu Jack denen velet yerine başka isimler söyledi. Hepsinin kız olması beni nedensiz yere mutlu etmeyi başarmıştı. Ve anlaşılan kızım erkekler konusunda kördü. Çünkü Jack dışında kızımın peşinde dolaşan, onu izleyen ve yaptığı şeyleri yapan rahat üç tane daha velet saymıştım.

Roxy, parmaklarıyla isimleri saymaya devam ederken, "Bak onlara muhtaç değilsin gördün mü?" bakışımı yakalayıp duraksadı. Fark ettiği gerçekle birlikte gamzelerini gösteren büyük bir gülümsemeyle kucağıma atlayıp bana sarıldı. Ben de ona sarıldım.

"Sonunda o gamzeleri görebildim! Bizi terk ettiklerinden endişe etmeye başlamıştım."

Roxy, kıkırdayıp bana daha sıkı sarıldı.

"Teşekkür ederim babacığım! Seni seviyorum."

"Ben de seni seviyorum bebeğim."

Telefonumun alarmı çalmaya başlayınca ayrılıp telefona baktım. Aslında bakmama gerek yoktu çünkü Roxy çoktan yataktan atlamış ve "Paintball Savaşı!" diye haykırmaya başlamıştı. Ona doğru dönüp gülümsedim. O da bana doğru gülümsedi.

"Mükemmel bir ekip olacağız öyle değil mi canım?"

Ayağa kalkıp onun karşısına geçtim ve bir hamlede onu kucaklayıp kendi çevremizde döndürdüm. Kollarını boynuma dolayıp kahkaha atmaya başladı. Ben de gülerek onun sorusuna cevap verdim.

"Hiç şüphen olmasın canım."



___________________
*Yarım kalan işler, yarım bırakan kitaplar insanın zihninde dönüp durur derler. Ben de bir yerden tutunup bu hikayeyi finale kadar azimle götürmeye karar verdim. Biraz hamlamışım ama muhtemelen açılırım birkaç bölüme. Umarım hala bekleyen vardır da yapayalnız kalmam.

*Bu arada ufukta yıllar önce söz verdiğim gibi ikinci bir hikaye olabilir. Baba olan Calum mesela? *hayal edip zırlıyor*

My Little GirlWhere stories live. Discover now