18

155 18 51
                                    

Arkadaşlarım genelde parti insanlarıydı. Bağlanmayı mantıksız gören insanlar.

Ashton ve ben aralarında istisnaydık. Ashton hep bir aile istemişti. Kendi babasının başaramadığını yapıp harika bir aileye sahip olmak istemişti. Açıkçası Roxy aramıza katılana kadar onun böyle bir adam olacağından şüphe duymuştum.

Fakat başarmıştı. Roxy ile olan bağını izledikçe onun ne kadar mükemmel bir baba olacağını görmüştüm.

Calum da bir aile isterdi. Ama onun için gerçekten birine aşık olması gerekiyordu. Aşka inanmadığını söylüyordu. Lâkin aramızda aşk şarkılarını da en iyi yazan oydu.

Luke ise hala kendisine gelememişti. Çevremize ayak uyduruyordu. Sürekli içkiliydi. Bu kadar çok unutmak şeyin ne olduğunu hiçbir zaman öğrenememiştim.

"Baba?"

Roxy'nin neşeli sesiyle kendime geldim. Kollarımı açtığımda Roxy yalınayak yanıma koşup yatağa tırmandı ve bana sarıldı.

Herkes en son baba olacak kişinin ben olduğumu düşünüyordu. Daisy bile. Roxy, kollarıma verildiğinde ben de insanların düşüncelerine inanıyordum. Ben baba olamazdım. Bu konuda hiçbir bilgim, hiçbir tecrübem yoktu. Tanrı biliyor ya hayatım boyunca annemle, babamla konuştuğumdan daha fazla konuşmuştum. Ben baba olacak yaşta da değildim.

Roxy'nin o zümrüt rengi gözlerine baktığımda içimde daha önce hiç bilmediğim bir parça sızlamıştı. O iri gözleri tüm içimi görüyor gibi hissetmiştim.

Hele bana "baba" dediğinde tüm dünyam tepetaklak olmuştu. O bana şefkatin ne demek olduğunu öğretmişti. Sözlüğüme yeni kelimeler eklemişti.

Biz birlikte büyümüştük. Hala da birlikte olgunlaşıyorduk. Onun için en iyi baba olmaya çalışıyordum. Karşımda bir rol model yoktu ama onun bakışlarındaki gururu gördüğümde kendimden emin oluyordum.

Şimdi de kampta belki de en güzel ilişki bizim aramızdaydı. Kampa gelmeden önce çok endişeliydim. Ashton ve Calum'a açılmıştım. Onlar üstesinden gelebileceğime inanmışlardı. Roxy de öyle.

Bense kendime bir türlü güvenemiyordum. Orada pek çok baba olacaktı. Bir çok baba demek, kıyasıya bir yarış izlenimi uyandırıyordu.

Hiçbiri de benim gibi müzisyen değildi. Hepsinin düzenli bir işi, belirli bir gelirleri vardı. Bense hala günü kurtarmaya çalışan bir adamdım.

"Eğlendin mi?" diye sordum.

Sabah arkadaşlarıyla birlikte denize gitmişlerdi. Biz de babalar olarak barbekü ziyafeti yapmıştık. Benim gibi endişelere sahip babalarla bir araya gelmek kendimi daha rahat hissetmemi sağlamıştı. Kendime güvenim gelmiş, kendi tecrübelerimden bahsetmeye başlamıştım. Onlar da konuştukça fark etmiştim ki, aslında gerçekten de harika bir babaydım.

Roxy, yüzünü göğsüme yasladıktan sonra konuşmaya başladı.

"Eğlendim ama biraz da rahatsız oldum."

Annesinden miras kalan kahverengi bukleli saçlarını okşamaya başladım. Yavaşça, bana açılmasından endişe duymamasını sağlayacak kadar sakince ne olduğunu sordum. Roxy içini çekti.

"Beni dışlıyorlar."

Saçlarını bırakıp kollarımı kızıma doladım. Roxy'nin büyükçe sorunlarının azalacağına dair tuhaf bir sanrıya kapılmıştım. Fakat sorunlar gün geçtikçe daha da artıyordu. Şekil değiştirip kızımı üzmeye devam ediyorlardı. Kızım üzüldükçe ben daha fazla üzülüyordum. Ayrıca sinirleniyordum. Kim, ne hakla benim kızımı dışlayabilirdi?

My Little GirlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin