Bölüm 59: Gördüğümüz Şey, Baktığımız Yer

Start from the beginning
                                    

Yağız Saran: "Heyecanlandım doğrusu... Umarım, imza atarken elim titremez."

Hilmi Öncü, o sıra Yağız'a doğru birkaç adım atıp elindeki dosyayı uzatıyor: "Teklif, dosyanın içinde. İmzalamadan önce okursun diye ummuştum."

Yağız, adamın elinden dosyayı alıp içindekilere tam olarak 45 saniye boyunca göz gezdiriyor.

Hilmi Öncü: "İmzalayacak mısın?"

Yağız Saran: "Güzel teklif... Ama benim, yine de bu teklifi kabul etmek gibi bir niyetim yok. Buraya sizinle anlaşmaya değil, hepinize savaş ilan etmeye geldim. Çünkü benim ne o millet dediğiniz aptalların vicdan mahkemesinde aklanmaya ihtiyacım var ne de devlet denen o saçma düzenin bekasını korumak gibi bir derdim... Hepinizi yok edene dek, durmayacağım."

Yağız, ağzından çıkan son cümlenin ardından elinde tuttuğu kalem şeklindeki silahı Hilmi Öncü'ye doğrultarak Öncü'nün iki kaşının tam ortasına bir mermi gönderiyor.

Hilmi Öncü, kanlar içinde yere yığılırken Yağız ise elinde dosyayla birlikte binadan hızla uzaklaşıyor.

MİT Müsteşarı Hilmi Öncü'nün Yağız tarafından öldürülüşüne dair kamuoyuna servis edilen video kaydının son görüntüsü de bu oluyor.

Ve bizler, gazeteciler, taksi şoförleri, kıdemliler, kıdemsizler, işsizler, çay bahçesi müdavimleri, canı sıkılan emekliler, altın günü kadınları, öğretmenler, atanamayan öğretmenler ve öğrenciler ve her kesimden memurlar ve burjuvalar ve işçiler ve emekçiler, kısaca biz bu kocaman halk yığını, anlamakta güçlük çektiğimiz bu malum olay karşısında toplumsal refleksimizi aksatmadan gösteriyoruz yine. Ve iç sesimiz kulağımızı sağır edercesine bağırıyor:

"Biz biraz önce tam olarak ne gördük?"

Hiçbir şeyin, göründüğü gibi olmadığının yahut esasen her şeyin tam da göründüğü gibi olduğunun görüntüsünde... Biz az önce o görüntüde tam olarak ne gördük?

Ya da belki esas soru şöyle sorulmalıydı:

"Biz az önce o görüntüye, tam olarak nereden baktık?"

---

Kevin'ın kullandığı araç ani bir frenle yolun orta yerinde durduğunda, kendimi arabadan içeri güçlükle attım. Henüz, aracın kapısını dahi kapatamamışken Kevin son hızla tekrar gaza basmıştı.

"Sahiden... Sahiden yaptı mu bu?" dedim, nefes nefese. "Öldürdü mü adamı?"

Kevin, dizlerinin üzerinde duran tableti yüzüme dahi bakmadan elime tutuşturdu. Tabletin ekranındaki görüntü, yaklaşık yirmi dakika içinde ülkenin tüm dijital platformlarına düşmüş ve daha da düşecek olan malum 'cinayet'in videosuydu...

Ben videoyu hayretler içerisinde izlerken Kevin'sa kendi kendine söyleniyordu.

"Ona bunun tuzak olduğunu söyledim! Fuck! Gitmemesi gerektiğini söyledim!" Direksiyonu yumruklamaya başladı. "Ama o ne yaptı? 'Çok fazla konuşuyorsun Kevin!' dedi ve fuck! Cihazı kapattı! Kafasını şişliyormuşum!"

"Hangi cihazı?" dedim, ağlamaklı bir sesle.

"Haberleştiğimiz cihazı, Dennis. Okey? Tam 3 saattir haber alamıyorum Boss'tan." Direksiyona bir yumruk daha attı. "Sana da o yüzden geldim. Yanımda ancak sen olursan bana bir şekilde ulaşırdı çünkü Boss! Fuck! Oh... Jesus... Belamı sikmek için bile olsa ulaşırdı. Ok? Ama olan olmuş artık baksana, gitmiş öldürmüş adamı! Ah, kafamı çıldıracağım. Ooouv... Kendimi delireceğim artık!"

Tüm vücudum buz kesmişti. "Peki, ne olacak şimdi? Biz... Biz nereye gidiyoruz? Yağız nerede? Ne yapacak şimdi Yağız? Biz şim-..."

"Jesus Christ!" Gözündeki takma kirpikleri çıkararak camdan aşağı attı. "Boss, bana kızıyor kafa şişliyorsun diye. Fuck! Sana nasıl dayanıyor?"

Kırmızı AnahtarWhere stories live. Discover now