Baş belası

21 4 0
                                    

NİL

Bir saat sonra Alsancak'ta buluşmak üzere konuşup kapattık telefonu Yiğit'le. Bana sürpriz yapıp gelmesine gerçekten sevinmiştim. Ama altında bir şey aramadan durmak, yüksek bir yamaçtan paraşütsüz atlamak gibiydi. Olsun, özlem ağır bastığı için bu düşüncelerimi bir kenara bırakarak Alsancak'a doğru yola çıktım. Ofisim çok uzak değildi, havanın güzelliği iç sıkıntımı alır diye yürümeye karar verdim. Annemi arayacaktım ama sonra Yiğit'in burada olduğunu söylemeden duramam diye bu fikrimden hemen vazgeçtim. Bin bir soruyla onu da arayacak daha ben ne olduğunu anlamadan gerginlik yaşanacaktı. Yol üzerinde birkaç mağazanın vitrinine takıldı gözlerim. Son dönemde o kadar yoğun çalışıyordum ki hafta sonuna bile seans koymaya başladım. Sanki dünyanın tüm dertlerini ben çözecekmişim gibi. Mesleğimin en sevdiğim yanı, dinlemek. Hayatın rengarenk çizgilerini, bir ayna gibi bana yansıtan yaşanmışlıklar zihnimde bir ağ oluşturuyordu. Bir kuşun kanadını çırpması bile bana yaşam katıyor, soluduğum havanın anlamlaşmasını sağlıyordu. Yiğit'in gelmesine daha yarım saat vardı, biraz dolaşıp kendimi akışa bırakmanın hiçbir mahsuru yok. Günlük hayatta tayt ve tişörtle gezen ben, hafta içi hep ceket ve gömlek giymeyi tercih ederim. Şu an baktığım şeylerin ne günlük ne de iş kıyafetleriyle alakası var. Bir abiye mağazasının önünde durmuş vitrindeki mankene bakıyorum.

 

Saçmalık, tam kafamı çevirip gitmeye yeltenirken içerideki bir elbise dikkatimi çekiyor; Basma çiçek desenli, v yaka, altı kiloş etek modelli bir elbise bu dükkana hiç uymuyor. İçerdeki taşların, derin dekoltelerin, satenlerin, payetlerin yanında sıradan bu elbise. Çirkin ördek yavrusu gibi. Girip alıyorum elbiseyi. Hiç denemeden, fiyatı da umurumda değil. Ne kadar olursa olsun burada olmayı yalnız olmayı hak etmiyor. Giyeceğimi pek sanmam ama almak hoşuma gitti. Kasadayken telefonum çalıyor. Geldi baş belam.

AYNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin