VII | geçmiş, güven

87 14 5
                                    

Uzun zaman sonra kendimi iyi hissediyordum. İçten içe birilerine ihtiyaç duymuşum hep, meğersem yaralarımın sarılması gerekiyormuş. Yalnızlık beni öyle yiyip bitirmiş ki kendimden bir parça bulamaz olmuşum. Dün akşam yaşadıklarımla birlikte dibe vurmuşum. Şimdi ise yeniden ayaklanıyordum. Yağmur bütün gece acılarımı silmiş gibi içimde ufak bir sızıdan başka bir şey bırakmamıştı. Belki de uzun zaman sonra birinin kollarında uyandığım içindir...

Yarım yanım dolmuş hissediyordum. Öyle bir histi ki bu yaprağın üstündeki bir çiğ tanesi kadar kırılgan, üflesen dağılacak olan ama bi o kadar da güzel bir histi işte. Sanki kanatlarım hazırdı uçmaya, bir adım yeterliydi. Uçurumun kenarında açılmaya can atıyordu kanatlarım. Gece sırtımdaki yükü kaldırıp atmıştı yanımdaki kadın, saçlarımı okşamış kanatlarımı sevmişti.

Omuzlarımız birbirine değerken rüzgar yüzümüzü yalayıp geçiyordu. Deniz kokusu, onun kokusuna karışıyordu. Kafamı yana eğince sol omzuna döküldü pembe saçlarım. Elleri, ellerimi buldu. Parmak boğumlarımı okşadı. İliklerimize kadar üşüyorduk ama ikimizinde konuşacak çok şeyi vardı. Bu yüzden konuşmamız gereken şeylerin ağırlığından dolayı oturduğumuz bu banktan kalkamıyorduk. Susuyorduk, birbirimize dokunuyorduk.

Güzelliğini bir kenara bırakacak olursam onda sevdiğim şeylerden bir tanesi de susarak anlaşmamızdı. Göz bebekleri bas bas bağırıken acı çektiğini, dudakları umarsız kahkahalara boğuluyordu. Yoonji'yi seviyorum demek benim için fazla olurdu çünkü sol yanımda iki kişiyi aynı anda barındıramazdım. Hayır, onu sevmiyordum. Gece karanlığına boyanmış siyah kısa saçlarının, dudağından çıkmayan kırmızı rujuyla uyumunu beğeniyordum. Şuan deniz kokusuna karışan kokusunu beğeniyordum. Sevgi değildi bu, çölde kalmışcasına içtiğim bir suydu Yoonji. Onu sevdiğim adamın yerine koyamazdım. Biraz daha sokuldum yanımdaki kadına, o kütüphanedeki sığınağımda açan çiçeğin altında gizliyordum kendimi. Kokuşmuş kişiliğini öyle güzel gizliyordu ki beni de gizler sanıyordum.

"Üşüdün mü?" dedi, dudaklarımdan fısıltı halinde çıkan bi 'hayır' kelimesi kendimi üşümediğime ikna etmeye çalışıyordu.

Sessizlik kulaklarımızı tırmalıyordu. Denizin dalga seslerine karışıyordu düşüncelerimiz. Benim cesaret edemeyeceğimi biliyordu. Onun ilk adımı atmasını bekliyordum. Konuşmaya mecburduk. Bugün olmazsa, yarınlar şuan yaşadıklarımızı anlamsız kılacaktı.

Sessizliğimizi o bozmuştu "Anlat Jimin. Anlat ki bileyim seni acıtanı."

Sustum. Nereden başlamalıydım ki? Annemi hasta eden babamdan, Jin'den, annemin ölümünden neyden bahsetmeliydim ona... Bir kez defa niye sustuğumu anladım. Sorun ona güvenip, güvenmemem değildi. Asıl sorun cesaretimin olmamasıydı. Sanki bunu anlamışcasına ellimi tuttuğu eliyle okşadı parmaklarımı, aldığım nefesi verirken çoktan konuşmaya başladığımı son sözlerimi söylerken farketmiştim.

"Sana en baştan anlatacağım. Senden tek ricam sözümü kesmemen yoksa bir daha bu cesaretimi kendimde bulamayabilirim." dedim, omzuna koyduğum başıma kısa bir öpücük kondurdu. Bunun tamam anlamına geldiğini tahmin ederek devam ettim.

"Annem ile babam severek evlenmişler. Gençken birbirleriyle mektuplaşırlarmış, hala evin bir köşesinde durur o mektuplar. Böyle başladığıma bakma hiçbir zaman mutlu olduklarını görmedim. Evlilik miydi içlerindeki hissi bitiren, yoksa ben doğduktan sonra annemin yaşadığı tranvamıydı bilmiyorum. Annem bana hamile kaldığında babamla evli değilmiş. Benim doğumuma bir kaç ay kala evlenmişler, ikiside bana hazırlıksız yakalanmışlar. Annem beni aldırmak istediğinde ise çok geçmiş, basit hormonel bozukluklar diye düşünmüş. Her neyse işte erken gelen evlilik, babamın işsizliği, ailelerin uzun süren kötü tepkisi her şey üst üste gelmiş. Ben doğduktan üç sene sonra annem o illet hastalığa yakalanmış. Annem ve babamın aileleri artık onları kabul etse de anlayacağın bir şeyler için çok geç kalınmış. Annemin benden sonra yaşadığı tranvanın üstüne o çok sevdiği adamı en yakın arkadaşıyla birlikte olduğunu öğrenince başlamış hastalığı. Uzun süren tedaviler bir işe yaramadı. Annem hastayken babam annemi aldatmaya devam etti. Annem ise bile, bile sustu. Hiç babama karşı ağzını açtığını bilmem, mutsuzdu. Mutsuzluğu gözlerinden okunuyordu. Bile, bile ölüme itti kendini, bana rağmen. Normalde aileler çocukları için yaşar dimi, yani öyle olmalı. Ama annem, babamdan başka kimse için yaşamazdı. Beni babamın bir parçası olduğum için seviyordu. Bunu görüyordum. Babam aldatmaya devam ettiği zaman içerisinde annem ondan bir kere bile ayrılmayı düşünmedi. Babam ise suçluluk duygusu yüzünden anneme bu konuyu hiçbir zaman açmadı. İşte o zamanlar Jin benim her şeyim oldu. İlk defa sevildiğimi hissettim. Ben sevmeyi onunla öğrendim. Aynı mahallede büyüdük, ne zaman düşsem kaldırdı. Ne zaman ağlasam gözyaşlarımı sildi. Annem yada babam orada değildi ama Jin hep oradaydı. Çocukluk arkadaşıydık, birbirimizi çok iyi tanırdık. Benim ona olan duygularım arkadaşlıktan öteydi. O ise beni arkadaştan öte görmüyordu. Belki de onun için koruyup kollaması gereken küçük kız kardeşi gibiydim. Oda benimle birlikte yaşadı bir çok şeyi ilk sevgilisini, ilk öpücüğünü anlattırdı. Onun gay olduğunu farkettiğimde kendisi bile daha bu durumun farkında değildi. Zaten o  günden sonra bize dair umudum kalmadı. Asla hislerimi yüzüne karşı söyleyemedim. O da sormadı. Çünkü bu konuyu konuşursak ikimizde bir şeylerin eskisi gibi olmayacağını biliyoruz. Ahh anneme gelicek olursam onu kaybettiğimde ise daha liseye yeni başlamıştım. Ölürken beni Jin'e emanet etti. O günden beri Jin daha da üstüme titresede hiçbir zaman biz olamadık. Bazen bedenimden nefret ettim. Büyüyen göğüslerimden, uzayan saçlarımdan bir erkek olsaydım belki Jin beni severdi. Kendimi sevmem uzun zaman aldı. Onun peşinden geldim üniversiteye, tek başıma yaşamam zordu. Babamın annemi aldattığı o kadınla birlikte yaşamaktansa kaçmayı tercih ettim. Bunun için beni suçlayabilirsin ama bunu kaldıramazdım."

Senden Önce, Senden Sonra | fem!yoonminजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें