Obada bulunanlar namaz kılınan çadıra gelene kadar aralıksız Kuran okudu Hadisçi. Nihayet yirmi dakikanın sonunda obadakiler yavaş yavaş namaz kılınan çadıra gelmeye başlayınca Kuran okumayı bitirdi. Olduğu yerde sadece kalbinden zikir çekmeye başladı.

Yirmi dakikanın üzerinden de bir on dakikanın geçmesiyle obadaki herkes gibi Salih Efendi de çadıra geldi. Hadisçi'ye imam olması için işaret etti. Çünkü ilmi açıdan obanın en iyisi oydu. İş ehline teslim edilmeliydi.

Beyinin emrini alan Hadisçi, namazı kıldırdı, tesbihat yaptırdı, sesli şekilde dua etti. Sıra Salih Efendi'nin gün ile ilgili konuşmasına gelmişti;

"Buhari de ve Müslim de geçen odur ki Ebu Hüreyre (r.a)'dan rivayet edilene göre Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki:

""İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki sevabı bilmiş olsaydılar sürünerek bile olsa bu iki namazı cemaatle kılmaya gelirlerdi.""

Yine Müslim de geçen başka bir hadiste Osman b. Affan (r.a) rivayet ediyor ve diyor ki: Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki:

""Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Kim sabah namazını cemaatle kılarsa, bütün gece namaz kılmış gibidir.""

Görüyorum ki eskiden cemaate gelen içimizdeki bazı kişiler cemaate gelmeyi terk etmişler. Bu kardeşlerimize bu iki hadisi kırmadan anlatalım. Anlatalım ki onlar da bu hadislerin faziletlerinden faydalanmaya devam eylesin. Yüce Allah'ın doksan dokuz adına, yarattıkları ve yaratacakları adedince, evvelden ahire hamd olsun. Şükürler olsun. Peygamber Efendimiz ve ashabı, diğer Peygamberlerimiz ve ashaplarına da salât-u selam olsun. Yeni güne Bismillah. Âmin. El Fatiha." dedi Salih Efendi.

Çadırda bulunan herkes, Fatiha suresini okudu. Sure okumasını bitirenler birbirine 'Allah kabul etsin' dediler. Oturup bir müddet daha sohbet ettiler. Sonunda Orhan, değer verdiği babasının yanından hiç ayrılmak istemese de vazifesini yapmak üzere talimhaneye gitmek için izin istedi ondan. Babası ona beraber gideceklerini söyleyip ayağa kalktı. Bu kalkışla birlikte orada bulunan herkes saygılarından dolayı ayağa kalktılar. Gülümsedi Salih Efendi;

"İşimizin başına dönme vakti geldi." dedi. Hadisçi'ye baktı. "Vakit geldi Hadisçi." diyerek sözlerine ekledi. Hadisçi'nin omzuna dokundu. Yanındaki kalabalık ile çadırdan çıkmaya başladı. Mehmet 'de babasını takip ediyordu ki Hadisçi durdurdu onu.

"Beyim." dedi. Her ne kadar Mehmet'ten yaşça büyük olsa da ona saygı duyuyordu Hadisçi. Çünkü Mehmet, ağabeyine nazaran çok daha fazla insanlar ile iç içeydi. Çok daha fazla ayrıntılı düşünebiliyordu ve çokça merhametliydi. Ağabeyi Orhan, daha çok talimlere yoğunlaşıyor, olası savaşlarda börülerinden hiçbirini kaybetmemek adına türlü stratejiler geliştiriyordu. Üzerine bir de asenaları eğiten Alarcın ile aralarındaki küçük tatlı yarışlar düşünüldüğünde zamanının büyük çoğunluğunu börüler ile vakit geçirmeye ayırıyordu. Sözlerine ekledi; "Gitmeden önce bizim çadıra geçelim."

"Eyvallah, geçelim." diye karşılık verdi Mehmet. Alakurt ile Hau'nun da eşlik etmek istemesi ve Mehmet'in uygun görmesiyle, hep birlikte çadırdan çıktılar. Sohbet ede ede Hadisçi'nin çadırına doğru yürümeye başladılar. Tam çadırdan içeriye girecekleri sırada uzaklardan küçük bir çocuğun Salih Efendi'ye doğru koştuğunu, koşarken de beline taktığı büyükçe bir kılıcın yere sürterek iz çıkardığını gördüler. Çocuğun arkasından da annesi onu durdurmak için bağırıyor lâkin heyecanı yüzünden okunan kumral uzun saçlara sahip çocuk, bunları duymuyordu. Hedefi olan Salih Efendi'ye büyük bir kararlılıkla koşuyordu. Bu görüntü hepsinin yüzünde tebessüm oluşturdu.

ÇEPNİ TuğrabozanWhere stories live. Discover now