4. Bölüm "Alamet"

1.8K 167 9
                                    

Su, muazzam bir acıyla nüfuz ediyordu tenlerine. Gözlerini tuzlu suda açmanın yakıcı ızdırabının yanı sıra hiçbir şey de göremiyorlardı bu dipsiz maviliğin içinde.

Aşağı doğru çekilirken direnmedi. Çünkü direndikçe karadan daha da uzaklaşıyor, dümensiz bir gemi gibi oradan oraya savruluyordu. Sesler bir anda bıçak gibi kesilmişti. Kulaklarına dolan tek şey suydu. Soluduğu, suydu. Sadece en son havada süzüldüğünü hatırlayabiliyordu. Sanki ciğerlerine zincir vurulmuş gibi acımazsızca sarmalanıyordu, sonsuz bir güç tarafından. Ne zaman nefes almaya yeltense acı bir zehir ciğerlerine inerek geçtiği her yeri yakıyordu. Gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Bir güç tarafından itiliyordu, suyun kuvvetine direnmek mümkün değildi. Özellikle de bu zayıf kız için.

Sonra bir anda gözlerini açtı, kafasını yukarı kaldırdı. Elbette net bir şey göremiyordu, nereye baktığını bilmiyordu. Sadece bir ışık hüzmesi farketti. Kendinin olduğu kadar aşağı ulaşamıyordu ama yüzeyi delip geçen parıltılar biraz olsun aydınlatıyordu karanlığını. Suda nasıl hareket edilir pek bilmiyordu. Unutmuştu. Akıntıdan dolayı yukarı yüzemeyeceğini fark ettiği  için yana doğru yüzerek yavaş yavaş yukarı çıkmak istedi. Fazla yukarıda değildi bunu güneşten farkedebiliyordu. Ayaklarını aşağı ve yukarı hareket ettirdi fakat çok yorulmuştu. Bilincini kaybetmek üzereydi. Bu yüzden son bir kez kuvvetle çırptı ayaklarını. Akıntıdan kurtulunca su onu kendiliğinden yüzeye itmişti. Hiç kuvveti olmadığı için sırt üstü yattı. Bu onun yapabileceği son şeydi, gözleri ağırlaştı ve sesleri işitmeyi yitirdi. Tek duyduğu kulaklarının arasında dolanan su damlacıklarının sesiydi.

"Orada!" dedi Andriel. Kızcağızın kıyıdan bu kadar uzaklaşmış olduğunu görünce çok şaşırmıştı. Denizde ikisinin onu aramalarının bir işe yaramadığını fark edip kıyıya çıkmış bakıyordu. İşaret ettiği yere hızlıca yüzdü Evan.

Ona ulaştığında saçları suda yüzünü çevreleyen bir güneş gibi açılmıştı. Kızıl saçları ıslak olduğu için daha koyu duruyordu. Evan genç kızı belinden kavradı ve yavaşça kıyıya çekti, o da çok yorulmuştu. Onu kucağına alarak kuma yatırdı, ardından döndürüp yüz üstü yatırdı ve ensesinde başlayan elbise bağlarını açmaya başladı. Andriel endişeyle izliyordu. Elbisesi göğsünü sarmalayıp onu sıkıyordu. Korsesini atik bir hareketle çözerken genç kızın göğsü nihayet artık inip kalkıyordu. Kumaş ikiye bölünüp sırtını çıplak bırakırken bembeyaz teninde gezinen siyahlığı takip etti Evan'ın parmakları. Bella'nın dövmesini. Ellerini üzerinde dolandırdı. Ensesinden başlayıp kuyruk sokumuna kadar iniyordu çizgi. Ortada etrafı yazıyla çevrelenmiş bir kuş motifi vardı. Ne yazdığını bilemezlerdi, başka bir dildeydi. Kuş, kanatlarını iki yana açmış, başını yukarı doğrultmuş, havada süzülüyor gibiydi. Siyah tüylerinin üzerine yayılan beyaz renk çok asil duruyordu. Gözleri keskin bir yırtıcıyı andırıyordu.

Andriel kaşlarını çatarak anlamaya çalışıyordu. "Bu, bu bir..."

"Çobanaldatan." dedi Evan. İkisi de birbirinden şaşkındı. Gözleri kısa bir an buluştu. Gözbebekleri büyümüştü ikisinin de, damarları çıkmıştı. Gerçeği bilmek bazen insanlara böyle şeyler yapardı. Zihinde bunun altından kalkamayan muazzam bir isyan meydana gelirdi. Gerçek, o kadar ağır gelirdi ki bazen, onu sorgulamak, kabullenmemek daha kolay olurdu. Çünkü bazı gerçekler bir insanın hayatını değiştirebilirdi. Özellikle de hiç beklemedikleri bir anda ortaya çıkıyorsa.

Nihayet bir kaç saniye sonra Bella öksürerek kalktı. Ciğerlerinde yakıcı deniz suyunu hissediyordu. Ne kadar su yuttuğunu kendisi de bilmiyordu. Çok yüksekten düştüğü için suyun metrelerce aşağısına inmişti, o yüzden çıkamamıştı.

"Tanrıya şükür." dedi Andriel. Evan ona sertçe bakmakla yetindi ve tekrar genç kıza döndü. Elbisesini tekrar bağlamaya koyuldu.

"İyisin ya?" dedi.

Kuşların Zamanı (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now