3. Bölüm "Yabancı"

2.2K 174 32
                                    

Bella o gece ilk defa başka bir duyguyla uyudu. Kendi hakkında bir şeyler öğrenmek onu o kadar güvende hissettirmişti ki bu duygunun onu büsbütün sarmalamasına izin vermişti, yabancı biri gibi hissetmemişti. Bu hisler onun için çok yeniydi.
Çünkü kendi hakkında çok az şey biliyordu. Bebekken bu kaleye gelmişti. Kimsesizdi. Sözde, onu Andriel'ın suratsız amcası Albert bulmuştu ve Alfred büyütmüştü. Kendini bildiğinden beri buradaydı, her şeyini burada bellemişti. O çok neşeli bir çocuktu. Öyle ki kral ve kraliçenin de dikkatini çekmiş bu kızcağıza biraz daha fazla önem verilmişti. Böylelikle aralarında yaş farkı olsa da Andriel ile beraber büyümüş kalenin neşe kaynağı olmuştu. Sakarlığı, cesareti, konuşkanlığı ve komikliğiyle herkesi etkiler, etrafa enerji yayardı.

Bu soğuk ve puslu gecenin sabahınaysa çok daha beklenmeyen hislerle uyanacaktı.

Güneş belirip kuşlar tekrar ortaya çıktığında ise beklenmeyen bir şey daha oldu.

Kapılar ardına kadar açıldı, bir ordu denebilecek sayıda askeri içeri almak için. Atlılar sıra sıra girerken henüz kimse uyanmamış gibiydi. Şövalyeler içeri girerken ortada beyaz bir atlı gözüktü. Dimdik oturuyordu, ansızın bineğinin yularından sıkı sıkı çekti ve at şaha kalktı. Ardından adam kaleye şöyle bir baktıktan sonra atını dört nala sürerek içeri girdi.
Kapıda bu beklenmeyen konuğu karşılamak için çoktan dışarı çıkmış yaşlı bir adam duruyordu, Alfred.

At sahibine itaat ederek durdu ve adam eyerinden atik bir hareketle indi. Bu yaşlı adamı hemencecik tanımıştı. Nasıl tanıyamazdı ki zaten? Herkes gibi onun da öğretmeni olmuştu Alfred. Yıllar hocasının gençliğini götürse de gözlerinin içinde cayır cayır parlayan zeka pırıltılarını götürememişti.

"Alfred." Özlemle sarıldı genç adam yaşlı bilgeye. Evinde olmanın verdiği huzurla gözlerini sımsıkı kapattı. Ve ciğerlerine bu özlem dolu kokuyu çekti.

"İşte yeniden Theodore Krallığı." dedi sadece kendinin duyabileceği bir sesle.

"Hoşgeldin Evan." dedi yaşlı adam. Onu o kadar uzun zamandır görmemişti ki, o en son gördüğü yeniyetme çocuğun boyu şimdi iki katı olmuş, bedeni güçlenmiş, kendisi yağız bir delikanlı haline gelmişti. Simsiyah ve dalgalı saçı kulaklarını örtüyordu, buradaki düzenli hayatın aksine bakımsız ve biraz da karışıktı çünkü boyuna yol gelmişti. Genç adamın boyu Alfred'den bir kafa daha uzundu. Elbiselerinin altında yapılı bir adam olduğu her halinden belliydi. Alfred bu adamın çocukluğunu bilmese onu hayatı savaşlarda geçen cengaver bir yiğit sanabilirdi. Sert yüz hatlarıyla daha da korku salıyordu. Ama bu adam ne bir şövalye ne de bir düktü. O aslında bir prensti.

"Hoşbulduk Alfred." dedi Evan.

"Neden geleceğini söylemedin? Hazırlıklar yaptırtır, seni yollarda karşılatırdık."

"Biliyorsun bir prens olmadığım için kafama eseni yapmakta özgürüm." dedi gülümseyerek. O, taht hakkı olmayan bir prensti.

"Bunun tadını fazlasıyla çıkarmadın mı zaten?" dedi yaşlı adam kahkaha atarak. Eğer ölürse krallığın kaybedeceği bir varis değildi genç adam. Tahttan vazgeçen ve veliahtlığı kardeşine bırakan Albert'in oğluydu.

"Bir şeylerden feragat ediyorsam, karşılığında kazanacağım bir şeyler olmalı değil mi?"
Yaşlı adam sessizce baktı ona. Evan haklıydı. Zaten o yüzden dışarıda büyümüş ve ömrünü sınır hatlarında geçirmişti. Kaleye tıkılıp kuzeninin tahta çıkmasını bekleyecek biri değildi. İkinci planda olmayı bir türlü kendine yediremiyordu.

"Gel hadi, sana odana kadar eşlik edeyim. Biraz dinlen, tüm krallık geldiğini duyunca seni görmek için sıraya dizilecek." dedi yaşlı adam sonunda, "Nasılsa yıllardır yoksun." Alfred de haklıydı. Evan çok yorgundu. Günlerdir yollarda, at üstündeydi. Sonunda kendini evine dönmek için hazır hissetmişti ve atına atladığı gibi kendini burada bulmuştu. Hala hata edip etmediğinden tam olarak emin değildi. Bunu günler geçtikçe anlayacaktı. İşler yolunda gitmezse en kötü sınır boyuna erken dönerim diye düşünüyordu.

Kuşların Zamanı (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now