36. Bölüm ''Kurban''

147 7 0
                                    


Gözlerini kapadı, güçlü nefesler alıp vermeye devam ediyordu. Odada her şey cansız ve hareketsizdi. Cesetlerin ağırlığını üzerinde hissedebiliyordu, sanki hepsinin altında kalmış gibi sıkışmıştı. Yüzünü tekrar ona döndü ve kendini kurtaran adama bakmaya başladı. Ölürken bile yüzüne miras kalan pişmanlığı gözlerinden okunuyordu. Yüzünde yılların yürüdüğü çizgiler daha da derinleşmiş gibiydi. Albert Theodore iyi bir adam değildi, hiçbir zaman da olmamıştı. Ancak onun için ölecek kadar iyi bir adamdı, iyi bir babaydı.

Quentin Kalesi onun mabedi olmuştu, on altı yıl önce burada kalbini bırakırken bir gün ruhunu bırakmak için geri dönmüştü.
Sylvia yatağın altından kollarını uzattı ve onun yumuşak yüzüne dokundu. Dikkatlice onun gözlerini kapattı ve ellerini çekti. Artık huzurla uyuyabilirsin, dedi içinden. Kefaretini ödemişti, bundan böyle o kötü şeyler yapmış olan iyi bir adamdı.

Evan'a hikayeyi anlatacaktı, onun ne kadar iyi bir baba olduğunu söyleyecekti.

Geçmişin kimsenin peşini bırakmadığına bir kez daha ikna oldu. Bir gölge gibi insanın ruhuna dolanıp ona bir çelme atmak için doğru zamanı beklerdi yalnızca. Bu hikayede de Albert'e olan buydu.

Atalarımızın inanışlarında önemli şahsiyetleri hayvanlarla eşleştirmek vardı. Küçükken ava çıkarılır, temsil edeceği hayvanı avlaman istenirdi, Albert o ava hiçbir zaman çıkmamıştı. O yalnızca büyülü ormanı izleyen bir gezgindi, bütün hayat hikayesi bu cümleden ibaretti.

Yatağın altından yavaşça sıyrılıp dışarı çıktı. Yatağın üzerindeki örtüyü alıp dikkatle Albert'in üzerine örttü. Hemen yanında Lord Gardener yatıyordu, boğazından aldığı darbe oldukça derindi. Gözleri sanki uyuyormuş gibi kapalıydı. Bu adam kimdi bilmiyordu, yalnızca artık sırlarıyla beraber hiçliğe karışmıştı. Asla öğrenemeyeceği şeylerle beraber ölmüştü.

Ama hikayeyi öğrenecekti, ona ihanet edeni bulacaktı.

Güçlükle ayakta duruyordu ama odadan çıkmayı başardı, görünürde kimse yoktu. Koridor sessizdi. Sanki Quentin on altı yıl önceki kaderini yeniden yaşıyordu. Yeniden hayalet bir kale olmuştu.

Gözlerini tereddütle yukarı kaldırdı ve karşıya baktı, bir tehlike görmeyi beklemişti ancak tek gördüğü kapının önünde duran şövalyelerdi. Bunlar Quentin askerleriydi. Emin olmak için saçlarını yüzünden çekti ve kulaklarının arkasına sıkıştırdı. Hayal görüp görmediğini kestiremiyordu fakat dikkatli bakmak için oraya doğru yürümeye başladı. Can korkusunu yitirmişti, neden bilmiyordu ama içinde doludizgin bir cesaret peyda olmuştu. Belki de ölümden sonsuza dek kaçamayacağını bildiği içindi. Hades'in narını tatmış gibi, bütün kemikleri kurumuş gibi kördü ölüme.

Yaklaştıkça bunların gerçekten de kendi şövalyeleri olduğuna emin oldu. Kapı onun için ardına kadar açılırken şüpheyle etrafına bakındı. Az önce bir saldırı olmamış gibi sakinlerdi. Aralarından geçerken şövalyeler birbirlerine baktı.
Odada iki kişi karşılıklı oturuyorlardı, geldiğini fark ettiklerinde yüzlerindeki endişenin yerini rahatlama aldı. Yanan şömine alevi üzerlerindeki kan lekelerini ortaya çıkarıyordu, hepsi birer harabe gibi görünüyorlardı. Bunlar Ravin ve Lord Darian'dı.

''Nasıl hayatta kalabildin?'' dedi Ravin hayretle. Görünüşü pek de hayatta gibi değildi ancak o kargaşadan sıyrılması da mucizeydi.

''Albert sayesinde, siz?''

''Antares çıkarmasının asılsız olduğunu tahmin ettim ve adamlarımı burada konuşlandırdım. Geç kaldım ama kaleyi ellerinden alabildim.'' dedi Lord Darian.

''Bunu neden yaptın, yemek masasında henüz anlaşmadığımızı söylemiştin.'' dedi sorgularca. Lord Darian güçlü ve ağırlığı olan bir adamdı. Eğer Theodore'u karşısına alıyorsa mutlaka bir sebebi olmalıydı.

Kuşların Zamanı (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin